YOK EDİLEN TÜRKOLOJİ III
Kerkük Katliamları...
Kerkük Türkmenlerine her türlü zulüm reva görülmüş, sürgün, işkence, adam kaçırma ve idam olayları her geçen gün artış göstermiştir. Bu zulümler gün geçmiyor ki halen vicdanlarımızı kanatmıyor olsun.
Lozan konferansından sonra İngiliz heyetleri, Irak Türklerini, “Türkmenler” diyerek ifade etmişlerdir. İsmet İnönü ise bu söyleme karşı çıkarak, “Türkmen’in, Türk’ün eş anlamlısı olduğunu belirtmiş, bu ifadeyle pozitif manevra yapılamayacağını” söylemiştir. I. Dünya Savaşı’ndan sonra, Türkiye’den koparılıp, Irak bünyesine katılan Türkmenlerin yaşadığı coğrafyalarda (Musul, Kerkük, Erbil, Diyala ve Süleymaniye) kimlik olarak Türkler diye hitap edilmişlerdir. 1959 yılından sonra ise Irak’ta yaşayan Türklerin, Türkiye ile olan kan ve kültür bağlarını unutturmak için devlet tarafından resmi olarak Türkmen denilmeye başlanmıştır.
1924 yılında başlayarak günümüze kadar süre gelen katliamlara, sürgünlere, asimilasyonlara, göçlere şöyle bir bakacak olursak eğer;
1924 Kerkük katliamı; Kerkük’ün, İngiliz işgal güçlerine ait Levy adı verilen Teyyari (Asuri) askerleri Kerkük’ün büyük çarşısında kavga çıkarırlar. Amaçları planlamış oldukları katliamı uygulamaya koymaktır. Bu kavgadan sonra kışlalarına çekilirler ancak daha büyük güçlerle şehre dönerler. Teyyarilere, İngilizler serbest hareket etme emri vermişlerdir. Kışlalarından çıkan Asuriler Kerkük kalesine çıkarlar ve şehre ateş açarak yüzden fazla Türk’ün ölümüne sebep olurlar. Giderek büyüyen olaylar sonucunda evlerine giden Türkmenleri takip eden Asuriler ailelerinin gözü önünde katletmişlerdir.
1932 yılında ise planlı bir asimilasyon politikası izlenmiş, Türk memurlar kendi bölgelerinin dışına tayin edilerek, Türk nüfusu eritilmeye çalışılmıştır. Yine Türklerin çoğunlukta olduğu bölgelere, Peşmergeler yönetici yapılmış, petrol şirketlerinin başına Ermeni, Nasturi ve Peşmergeler yerleştirilmiştir. Böylece Türkler ekonomik ve sosyal olarak zayıflatılmaya çalışılmıştır.
1937 yılına gelindiğinde Sadabat Paktını imzalamak üzere, Kerkük’ü ziyarete giden Celal Bayar ve Türk heyetine, coşkun sevgi gösterisinde bulundukları için çok sayıda Türk tutuklanmış, işkence görmüş veya sürgüne gönderilmiştir.
1939 yılında Türk aydınları göçe zorlanarak sürgün edilmişlerdir.
1946 yılında ise Gavurbağı katliamı olarak tarihe geçen katliam yaşanmıştır. Kerkük Petrol Şirketinde çalışan işçiler; ulaşım için servis, ücret artışı ve çalışma şartlarının iyileştirilmesi için Gavurbağ’ı meydanı denilen yerde toplanarak konuşma ve gösteri yaparlar. Şirket yöneticilerinin isteği üzerine polis, greve ön ayak olanların bir kısmını tutuklar. Tutuklamalarla beraber daha fazla galeyana gelen işçilerin grevini kırmak için polis 12 temmuzda Gavurbağı’nı kuşatma altına alır. Göstericiler dağılmayınca polis otomatik silahlarla işçileri taramaya başlar. Biri kadın diğerleri çocuk olmak üzere yirmiye yakın sivil vatandaş hayatını kaybeder. Kayıtlara komünist partisinin kışkırtması diye geçmiştir.
1959 Kerkük katliamında ise Irak’ta birçok Türk katledilmiştir. Ancak en fecisi 1959 katliamı idi. 1958 tarihinde yapılan ihtilal sırasında, Nuri Said ve Krallık hanedanı öldürülür. Ülkede Cumhuriyet ilan edilir ve Albay Abdülkerim Kasım yönetimin başına geçer. Bir süre Türklerle iyi geçinen Kasım yönetimi, daha sonra Peşmergeler ve Türklerle işbirliği yapar. Rusya’da bulunan Molla Hamza Barzani Irak’a döner. Kürtlere özerklik ister. Kasım ile görüşür ve Kerkük ziyareti sırasında tahrik edici konuşmalar yapar. Bu konuşmalar sonucunda Kerkük’te bir Türk- Kürt çatışması meydana gelir. Çatışmalarda birçok Türkle birlikte, Türklerin ileri gelenlerinden olan Kerkük inzibat amiri Hidayet Bey de hunharca öldürülür. 1959 yılı mart ayı ortalarında, komünistler Musul’da bir miting düzenlemek isterler. Ancak Musul Garnizon komutanı Abdülvahap Şevvaf, grubu şehre sokmak istemez ve çatışma çıkar. Garnizon komutanı Yarbay Şevvaf kolundan yararlanır. Olaylar kısa sürede Kasım’a iletilir ve onun emriyle Garnizon Komutanı Yarbay Şevvaf tedavi için gittiği askeri hastanede öldürülür. Kerkük’teki ikinci ordu komutanı ve Türk dostu Nazım Tabakçalı Paşa kurşuna dizilerek öldürülür. Belediye Başkanlığına komünist Maruf Berezenci, Halk Mukavemet Teşkilatı Başkanlığına, daha sonra katliamın ele başçısı olacak Oji getirilir. Ayrıca bölgedeki savunma ve güvenlikten sorumlu İkinci Tümenin subay kadrosunda da önemli değişiklikler yaparak Baasçı (Arap ulusunun tek bir sosyalist devlette birleşmesini amaçlayan siyasal milliyetçi sol parti) subaylar üst görevlere getirilirler. Daha sonrada Türk aydınlarından 4000 kadarı “Turancılık yaptıkları” iddiasıyla tutuklanır ve “Tecrit Kamplarına” gönderilir.
Kerkük'te kahvehane işleten ve Türkler arasında sevilen bir kişi olan Osman Hıdır, ayaklarından bir aracın arkasına bağlanarak Kerkük sokaklarında dolaştırılarak feci şekilde öldürülmüştür. Olaylar birbirini izlemiş ve varlıklı Türkler hedef alınarak Aslan Yuvası gazinosunun sahibi Osman Beğ öldürülmüş ve bu olaylar bahane edilerek sadece Türkleri kapsayan sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir. Türk düşmanları sokak ve meydanlarda Türk avına çıkmış, olaylardan sorumlu oldukları iddia edilerek Türklerin ileri gelenleri evlerinden alınarak, kışlalara sürgüne götürülüp, oralarda birçoğuna, işkence edilerek öldürülmüştür. Öldürülen Türklerin cesetleri arabaların arkasına bağlanarak, sokaklarda sürüklenmiş, elektrik direklerine ve duvarları asılmış, ters yönde hareket eden iki arabaya bağlanarak diri diri ikiye bölünmüştür. Türklerin cesetleri Kerkük sokaklarını kaplamış, Türklere ait evler dükkanlar ve işyerleri yağmalanmıştır. Dört gün süren Olaylar neticesinde cesetler üç gün boyunca direklerde sallandırılmıştır. Kimilerinin gözleri oyulmuş, kimileri de diri diri toprağa gömülmüştür.
1976 yılında ise ilişkileri geliştirmek için Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün, Irak’a resmi ziyarette bulunacağını duyan Kerkük Türk halkı bayram havasına girmiştir. Muhteşem bir karşılama töreni ile Korutürk’ü karşılamışlardır. . Fakat bu durum birtakım olumsuz durumların yaşanmasına sebep olmuştur. Halkın bu kadar büyük sevinçle Türk liderini karşılamasını içine sindiremeyen Baas rejimi, Irak Türkmenleri üzerinde ki baskı politikalarını artırmışlardır. Ülkenin idari bölünmesi yönünde adımlar atarak Irak Türkmenlerini birbirinden koparma yoluna gitmişler ve ilçe olan Tikrit’i Selahattin adı ile il yapmışlardır. Türkmenlerin önemli şehirlerinden olan ve Kerkük’e bağlı bulunan Tuzhurmatu ve Tavuk’u ise daha uzak olmasına rağmen bu ile bağlamışlardır.
Saddam Hüseyin 1976 yılında yaptığı bir konuşmada Kerkük’ün Araplaştırılması gerektiğini belirtmiş ve şöyle devam etmiştir: “Kürtler bölgedeki petrol sahalarını sahip olmak için Kerkük’ü istiyorlar. Türkiye’nin de emperyalist niyetleri bağlamında Musul’u geri alma hayalleri var. Türkiye bu hayalini ulaşabilmek için Türkmen kartını kullanıyor. Bu nedenle mevcut yönetimimiz; şehrin nüfus durumunu değiştirmek için şehrin yerleşik halkı ya da sonradan buraya göç edenler ayrımı yapmadan Türkmen ve Kürtlere zorunlu göç politikası uygulayacaktır. “
1978 yılında çıkarılan yasa ile de Irak'ın yalnızca Arap ve Kürtlere ait olduğu belirtilmiştir.
1980 yılında Baas iktidarı tarafından; Emekli Albay Abdullah Abdurrahman, Doç. Dr. Necdet Koçak, iş adamı Adil Şerif hunharca yapılan işkencelerden sonra idam edilmişlerdir. Dr. Rıza Demirci ise hapishanedeyken yapılan işkenceler sonucunda ölmüş cesedi ailesine teslim edilmemiştir.
1975-1980 Saddam rejiminin Türkler üzerinde başlattığı baskılar sonucu tutuklanmaları hızla devam etmiştir. Resmi dairelerde Türkçe konuşma yasaklanmış, ekonomik özgürlükler tamamen kısıtlanmıştı. Bir Türk’ün diğer bir Türk’ten gayrimenkul ve ağır vasıta alım satımı yasaklanmıştı. Güneydeki Arap bölgelerinden getirilen her aileye yaklaşık 30. 000 Amerikan doları karşılığı 10.000 Dinar ödendi ve Kerkük’e yerleştirildi. Onlara daha sonra Türkmenler tarafından “on binlikler” adı verildi. Kendilerine karşılıksız arazi verilerek diğer bazı ayrıcalıklar da tanındı. Bu bağlamda 2003’te Amerika’nın Irak’ı işgali sonrası Kürt grupları tarafından illegal nüfus kaydırmaları, özellikle Kerkük’te aynı uygulama farklı metotlarla yapılmıştır. 2017 tarihinde yapılan referandum akabinde bölgeden çıkartılan Peşmergeler halen Kerkük’ü, Kürdistan sınırları dahiline alabilmek için çalışmalarına devam etmektedir.
1980 yılında başlayan, İran-Irak savaşı sırasında binlerce Türk genci savaşta ön saflara sürülerek öldürülmüşlerdir. Çok sayıda Şii Türk, İran yanlısı olmakla suçlanmış, yaşadıkları köyler yerle bir edilmiştir. Birçok ailede yerini yurdunu bırakarak başka bölgelere veya komşu ülkelere sığınmak zorunda kalmıştır. İran-Irak savaşında birçok önde gelen Türk, Türkiye adına casusluk yaptıkları iddiasıyla idam edilirken, bazıları da İran adına casusluk yaptıkları iddiasıyla idam edilmişlerdir.
Elbette Irak Türklerine yapılan katliamlar, asimilasyonlar, sürgünler bu yıllarda sona ermedi. Bilakis artarak devam etti. Milli vicdanlarımızı kanatan yara olan soydaşlarımıza yapılan bu zorbalıkları haftaya yazmaya devam edeceğiz.
Bu vesile ile 24 0cak 2020 tarihinde yaşanan Elâzığ – Malatya depreminde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Yaradan’dan rahmet, acı kayıplarından dolayı sabırlar, yaralılara acil şifalar dilerim. Yaradan yar ve yardımcıları olsun...
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.