
TARIM POLİTİKALARI İFLASIN EŞİNDE
CHP Bilim Kurulu Üyesi Esra Deniz KARAGÖL Yaptığı basın açıklamasında
A+A-
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Sudan hükümeti arasında 3 Mayıs 2012'de imzalanan mutabakat zaptı ile Türkiye Sudan'dan 99 yıllığına 5 milyon dönüm tarım arazisi kiraladı.
Araziler Türk hükümeti adına Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM) tarafından kiralandı. TİGEM'de bu arazileri özel sektöre kiralayacak.Yetkililer Türkiye'de yetişmeyen tropikal meyve ve sebzelerin kiraladıkları bu arazilerde yetiştirilmesine aracı olarak ürünlerin Türkiye'ye ithalatını sağlayacaklarını belirttiler.Bu ticaret hükümetin belirlediği şartnameye uyumlu birtakım işadamlarının tasarrufunda gerçekleşecek.Böylelikle hem Türk halkının bu ürünleri daha ucuza tüketmesi hem de yabancı ithalatçıya yapılan ödemenin önü kesilerek cari açık düşürülmesi hedefleniyor. Türk köylüsü ve tarım sektörüne hiçbir getirisi olmayan bu uygulamanın Türk ekonomisine ise çok boyutlu zararları olacaktır. Sudan'da yetiştirilmesi planlanan pamuk, susam gibi ürünler Türkiye'de de yetiştirilen ürünler.
Tarım Bakanlığı verilerine göre 2002 yılında Türkiye'nin toplam tarım alanı 26,5 milyon hektar,ekilen tarım alanı ise 23,6 milyon hektar; 2012 yılında toplam tarım alanı 23,8 milyon hektar, ekilen alan ise 15,4 milyon hektar.
Görüldüğü gibi ülkemizde her yıl milyonlarca dekar tarım arazisi işlenmiyor çünkü köylü zarar etmektense tarlasını boş bırakıyor.
Türkiye'de köylünün en büyük problemi yüksek girdi maliyetleri.Sudan'da işçilik Türkiye ile kıyaslandığında çok daha ucuz, mazotta öyle.
Sudan'da devlet eliyle pamuk yetiştirmek Türk köylüsünü baltalamak,hükümete yakın birkaç işadamının zenginliğine zenginlik katmaktan öte gitmeyecektir.
Üstelik Türkiye'ye ithal edilen bu ürünler translation faturalarla ülkeye girmeden başka ülkelere ihraç edilecek, bu rakamlarda 'Tarım Ürünleri İhracat'ına eklenerek Türk tarım sektörünün hanesine yazılarak (mercimek, kauçuk, kakao vs gibi ürünlerde olduğu gibi) kamuoyu yanıltılacak.
Asıl dikkat edilmesi gereken konu ise ''küresel iklim değişikliği''.İklim değişikliği ile uzun süreli yüksek sıcaklıklarla kuraklığa varan susuzluklar yaşanırken, yağış olduğunda ise sel felaketlerine yol açacak kadar şiddetli yağışlar görülecek.
Bu felaket senaryosunun farkında olan Avrupa Birliği( AB) özellikle Afrika'dan gelecek kitlesel göçlerin önüne geçebilmek için bir dizi tedbir uygulamaya koydu.Bunlardan en çarpıcı olanı AB’nin kurduğu FRONTEX adındaki örgüt.
Frontex, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin komşularıyla olan sınırlarının korunması ve güvenliğini sağlamak amacıyla oluşturulmuş bir Avrupa Birliği kurumudur. İsminin açılımı ‘’Avrupa Birliği Üye Ülkelerinin Dış Sınırlarının Yönetimi İçin Operasyonel İşbirliği Ajansı’’ .Genel merkezi Polonya’nın başkenti Varşova’da bulunan kurum 3 Ekim 2005 tarihinde faaliyete başladı.Avrupa birliği’nin birliğe yeni katılan ülkelere ilk genel merkezini kurduğu daire, Frontex.Örgüt göçe karşı dış sınırlarını korumak için Avrupa Birliği’nin ordularını kullanma yetkisine sahip.Öyleki Frontex’in emriyle her gece İspanya donanmasına ait bir gemi Atlantik okyanusuna bir gemi de Akdeniz’e açılarak Afrika’dan gelen göçmen kayıklarını kovalıyor.
Güney yarım küre yaşanmayacak hal aldığında büyük bir göç dalgası başlayacak.AB bu göçün önünü kesebilmek için sınırlarına duvar örmeye başladı.Türkiye Yunanistan sınırına 4 milyar dolarlık bütçeli dev duvarlar örülüyor.Projenin finansörü dünya bankası.Dünya Bankası her ayın 12 sinde Yunanistan hesabına duvarda harcanmak üzere 120 milyon dolar para yatırıyor.Yiyecek ekmeği bulunmayan ülkede 4 milyar dolara duvar örülüyor.
Duvarı Türkiye açısından değerlendirirsek Avrupa birliğinin Balkanlardaki sınırı Yunanistan’da son bulacak yani Türkiye kesinlikle AB’ye alınmayacak.Avrupa, Türkiye’yi Afrika ve Asya’dan gelecek göç dalgalarına karşı tampon bölge olarak kulanacak.Bu durumda Cenevre Anlaşması’na göre Türkiye en az 6 ay bu göçmenlerin beslenme ve barınma ihtiyacını karşılamak zorunda kalacak.Ülkeye giriş yapan göçmene 6 ay baktıktan sonra ülkesine göndermek için birtakım fiziki şartların elverişli olması gerekli.Cenevre Konvansiyo’nu na göre göçmenlerin geldikleri ülkelerinde ki yaşam koşulları uygun değilse 6 ay süre dolmuş olsa dahi geri gönderemiyorsunuz.Kısacası açlık sebebiyle göç etmiş mülteci olmuş bir insanı asla sınır dışı edemiyorsunuz.Avrupa tehlikenin farkında ve sert önlemler alıyor. Türkiye’de felaket senaryosu için alınmış hiçbir önlem yok.Aldıysada biz bilmiyoruz.
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, ''17 Haziran Dünya Çölleşme ile Mücadele Günü' dolayısıyla yaptığı açıklama da: ''Dünya çölleşme risk haritasında Türkiye'nin özellikle de iç Anadolu ve güney bölgelerinin aşırı hassas ve çok hassas bölge olarak gösterildiğini '' belirtti.
Hükümet birimleri arasındaki veri akışı yetersizliği, iletişim eksikliği her alanda olduğu gibi burada da görülmekte. Hükümetin bir bakanı küresel iklim değişikliğini tehdit olarak algılıyor, bir başka bakanlık en riskli coğrafyadan tarım arazisi kiralıyor üstelikde 99 yıllığına.
Diktatör rejimlere karşı hassaslığı ile bilinen başbakanımızın Sudan devlet başkanı El-Beşir'le işbirliğini anlamak mümkün değil.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.