SÖZÜN ÜSTADI BU ÂLEMDEN GÖÇELİ 32 YIL OLDU.
“İyi insanlar iyi atlara binip gitti”
Şairler vardır kelimeleri kelimelere ekleyip boncuk boncuk şiir dizerler. Şairler vardır, lafazanlık etmeyi şiir sayarlar… Şairler vardır, yazdığı birkaç mısranın sırtında bir ömür geçirir. Şairler vardır, ömrünü, yazdığı mısraları sırtında taşımakla geçirir.
Şairlerin değerini ortaya koyan nesnel ölçütler bulunabilir. Bir şairin şiirlerini dil ustalığı, şekil güzelliği, yapı sağlamlığı, kelimelerin uyumu gibi yarı nesnel kriterlerle ortaya koyabilirsiniz. Ama kanaatimce bu kriterler de şairin gücü ve etkisini ortaya koyabilecek yeterlilikte değildir. Çok kısa yaşamış ve birçok şaire göre az şiir yazmasına rağmen Orhan Veli’nin şiirlerini bilmeyen neredeyse yoktur. Peki isminin geniş çevrelerce bilinir olması oranında Orhan Veli için “güçlü” bir şair diyebilir miyiz? Yukarıda saydığımız kriterlere göre Orhan Veli’nin şiirlerini değerlendirsek şairânelik hususunda Orhan Veli, adının önüne geçemeyecektir. Ama “Anlatamıyorum” şiirini ezbere bilenimiz ne çoktur. Öyleyse şairlikte “bilinme” ve “tanınmışlık” biraz da okuyucunun zevk ve algı durumu, eğilim ve eğitim durumları gibi hususlarla ilgilidir. Şairlerin sevilmesi biraz da bu faktörlere bağlı olarak değişebilmektedir.
Uzun bir girişin ardından asıl mevzumuza dönelim. 25 Mayıs 1983’te kendi deyimiyle “cansız atına” binip aramızdan ayrıldı Necip Fazıl… Hem fikir adamı, hem dava adamı, hem şair hem yazar… Birçok meziyeti bünyesinde toplayabilmiş bir sanatçı. Mısra ve fikirleriyle birçok kişiyi derinden etkilemeyi başarmış “bir tılsım ustası.” His yönüyle de fikir yönüyle de milyonları kendine bağlamayı başarmış bir “gönül insanı.”
***
O, madde ve mânâ çarpışmasında hep mânânın yanında yer almış, dâvâsının manevî hakikâtler üzerine temellendirmiştir. O, bu buluşunu şu şekilde ifade eder:
“Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış
Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış.”
Onun hakikâti arama gayesi şiirinin temelini oluşturur. Necip Fazıl, poetikasında şiiri; “Mutlak hakikât kapısı önünde ebedî fener alayı” olarak tanımlar. Şair de doğal olarak şiir denen “dolambaçlı keçi yolunda” hakikâti arayandır. Onun bütün meselesi dünya denen uğrak yerinde sonsuz olana kavuşma mücadelesidir:
“Diz çök ey zorlu nefs önümde diz çök
Heybem hayat dolu, deste ve yumak
Sen bütün dalların birleştiği kök
Biricik meselem sonsuza varmak”
Necip Fazıl mücadelesini önce kendi nefsiyle yapar. Önce ona galip gelmek ister. Sonra mücadelesinin yönü başka unsurlara kayar. Toplumcu ve idealist yanıyla insanlara Allah’ın varlığından, onun davasından bahseder. İnsanların ölüm gerçeğini de hiç unutmamasını ister:
“Şu geçeni durdursam, çekip de eteğinden;
Soruversem: Haberin var mı öleceğinden?”
Ölümün yeryüzündeki en sahici son olduğunu bu kadar kestirme ve çarpıcı “hatırlatan” başka bir mısra daha var mıdır bilemiyorum. Ama söz üstadı, Çile adlı kitabında birçok mevzuya dair his ve fikirlerini yukarıdaki beyitteki ifade gücü ve ahenkli söyleyişle anlatmayı başarmıştır. Allah, ölüm, İnsan, tabiat, kadın, şehir, korku, kahramanlar, ukde, tecrit, dava ve cemiyet gibi konu ve temalarına göre gruplandırdığı şiirleri Türkçenin ifade gücünü şahlandırmış, bu şiirler Türkçeye hem güç vermiş, hem de Türkçeden güç almıştır. Bu karşılıklı etkileşimin örneğini edebiyatımızda çok fazla gördüğümüzü söyleyemeyiz. Mesela “cehennem”in imge gücüyle tasvir edildiği şu beyit, hem halk söyleyişinin, hem yaşayan Türkçenin hem de sanatsal ifadenin en güzel örneklerindendir:
“Ateş beni yıkayan, yuyan, emziren annem!
Bir arınma kurnası olsa gerek cehennem…”
Evet, Necip Fazıl’ın edebî yönü daha dar bir ifadeyle “şairliği” hakkında konuşmak, biraz cüret isteyen bir mesele. Zira, daha “Çile” adlı kitabını elinize alır almaz mütevazı bir dil ustası ile karşılaşıyorsunuz. Şair kitabın girişinde, kendisini “Efendimizin eşinin önünü süpüren ümmetlik liyakatinin en alçak rütbeli süpürücülerinden biri” olarak takdim ederek, okuyucuyu ters yüz ediyor. Sonra, şairin söz ustalığında hiç de mütevazı davranmadığını, aksine her şiirin, her bölümün birbirine yakın güzellik ve etkileyicilikte olduğunu görüyorsunuz. Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin altın çağını açan isimlerden biri olarak Necip Fazıl’ı saymak, doğru bir tespit olacaktır.
Sözün üstadı ebedî âleme göçeli 32 yıl oldu. Onun diliyle söyleyecek olursak “iyi insanlar iyi atlara binip gittiler.” Onlardan geriye, kubbede bıraktıkları hoş sadaları, gönüllerde yaşatılası sevdaları, dillerden düşürülmeyesi mısraları kaldı…
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.