YAŞAR VURAL YAZDI:KİŞİLİKSİZ KİŞİLER

“Herkesin üç kişiliği vardır: Ortaya çıkardığı, sahip olduğu ve sahip olduğunu sandığı.”

Bu söz bu yazımızın çıkış noktası olsun. Zira kişilik üzerine söylenmiş önemli sözlerden biridir Fransız Gazeteci Yazar Alphonse Karr’ın bu sözü. İnsan oluşumuzun, insani yönümüzü kazanışımızın en iyi göstergesidir “kişilik”imiz. Bizi toplum nezdinde saygın bir yere getirir, yahut toplum nezdinde alçaltır. Toplumun genel kuralları ve kendimize has davranışlarımızla harmanladığımız kişiliğimiz, bizi saygın bir konuma getirmede oldukça önemlidir.

Şimdi durduk yerde kişilik analizi yapmaya, kişiliği tarif etmeye çalışacak değilim. Bu işi, işin uzmanları elbette yapmıştır. Ama insanoğlunun yaşam gayelerinden biri onurlu bir yaşam sürmekse eğer kendi kişiliği üzerine de eğilmesi adeta bir zorunluluktur. Ortaya çıkardığımız ve sahip olduğumuz kişilik birbiriyle örtüşüyorsa, kişilik gelişimimiz sorunlu değildir. Olması gerektiği gibidir. Ancak sahip olduğunu sandığımız ama sahip olmadığımız bir kişilikle tanınmaya çalışıyorsak, bu elbette kişilik bozukluğu demektir. Çevremizde bu son saydığımızdan bir hayli var. Bunu gözlemlemek çok zor değil. Her sıkıştığında çark ediyorsa, kolay yalan söylüyorsa, menfaatleri için birçok değerden vazgeçiyorsa, dün söylediğini bugün inkâr ediyorsa, bu kişilerin, kişilik sahibi olduğunu söylemek mümkün değil elbette.

Uzun uzun kişilik tahlili yapmaya gerek yok. Çevremizde yukarıda da izah etmeye çalıştığımız “kişiliksizler” çoğalmaya başladı. Bunlar toplumu içten çürüten, ahlak, erdem, onur gibi değerleri bir değirmen gibi öğüten tiplerdir. Bunlar “zafere giden her yol mübahtır” sözünü kendilerine ilke edinmiş ilkesizlerdir. Kendi menfaatlerinden başka hiçbir şeyi umursamazlar, sadece umursar görünürler. İçten pazarlıklıdırlar, gerçek niyetlerini hep gizlerler. Eğer insanları tanıma noktasında yılların birikimi ve acı yaşantılar toplamında bir birikim elde etmemişseniz, bu tiplerin sahip olduğunu zannettirdiği kişiliğine çabuk ısınırsınız.

Dün aleyhinde bulunduğu, eleştirdiği durumlara aynı şartlar olmasına rağmen bugün muhabbet besler bu kişiliksizler. Dün yerden yere vurduğunu bugün överler. Bunların durumunun “yanılgı” sözcüğüyle ifade etmek iyi niyetlilik ya da saflık ötesi bir şey olur. Çünkü sonunda menfaat temin  ettiği bir durum için “yanılmış, hatasından dönmüş, ne var ki?” diye teselli bulmak biraz ahmaklık olur. İnsan elbette yanılabilir, bu çok normaldir. Ancak geçmişte hem de yakın bir geçmişte bir fikrin, bir durumun ya da bir oluşumun tamamen karşısında bulup daha sonra bunlar hiç olmamış gibi, hiç söylenmemiş gibi yapmak hatta bugün dün karşı çıktığının safına katılı bu seferde onun ateşli bir savunucusu olmak sizce nasıl izah edilmeli? Güç karşısında eğilmek mi, fikir namussuzluğu mu, çıkar sarhoşluğu mu? Adına ne derseniz deyin, ancak bu durumu yanılgıyla ifade etmek dediğim gibi çok iyi niyetlilik olur. Dünkü görüşlerinin yanlış olduğuna bir insan hükmedebilir, yanlış kanaatlere sahip olduğunu anlayabilir. Dün şiddetle karşı çıktığı görüşlere bugün sahip çıkabilir. Ama gerçekten yanlış olduğu için mi fikirlerini değiştiriyor, yoksa dün karşı çıktığını bugün savunur göründüğünde elde edeceği şey daha mı önemlidir? Böyleleri, bu davranışının bir zaman sonra toplumda anlayışla karşılanacağını düşünür, ya da öyle düşünmek işlerine gelir. Fakat toplum nezdinde bu kişilerin en ufak bir itibarı yoktur. Kişiliksiz kişi, fikir namussuzluğunun bir ödülü olarak elde ettiği makam ve şöhretin kendisine itibar kazandırdığını zanneder.

Bu kişilerden toplumda çoğalması, toplumun mayasının bozulması, erdemli vasıfların yok olması demektir. Bu kişiliksizlerin çoğalması toplumsal refleksleri yok olmuş, ar duygusu çürümüş bir topluma doğru hızlı adımlarla ilerlemeye işarettir. Çocuklarımıza bırakacağımız en büyük miras bence, onlara bırakacağımız şerefli bir addır. Yanılgılarımız onursuz olmamızı gerektirmez. Önemli olan yanılgılarımızdan sıyrıldığımızda, doğru olanı bulmuş olmaktır.

Kişilik sahibi bireylerin oluşturduğu bir toplum olmak ümidiyle…

BAFRA Haberleri