Uygur Türkleri, Çin’in, Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşayan ailelerinden haber alamayışlarını protesto etmek için Sarıyer’de bir araya geldiler.
“Sizin insafınız yok mu? Sizin aileniz yok mu? Neden böyle yapıyorsunuz? Kardeşimi 4 yıldır görmüyorum, babamın kokusunu özledim. “ Yapılan protestoda küçük bir kız çocuğumuzun hıçkırıklara boğularak, bu cümleler ile feryadı milyonlarca feryattan sadece bir tanesi.
Yapılan röportajları kah okuyup, kah dinleyip-izledikçe her birinin acısını hissetmemek mümkün değil.
Hiç düşündük mü; ailemizden 40 – 50 kişiden haber alamadığımızı, 4-5 yıl annemizle, kardeşimizle, evladımızla, yeğenimizle görüşemediğimizi. Öldüler mi, kaldılar mı bilemediğimizi. Hiç bir suç isnat edilmeden tutuklandığımızı, tutuklandıklarını. Bize ait topraklarda, “terörist” olarak yaftalandığımızı. Tıbbi deneyler ve işkenceler sebebiyle felç olduğumuzu, yatağa mahkum bırakıldığımızı, öldürüldüğümüzü. Namaz kıldığımız, oruç tuttuğumuz için tutuklandığımızı. Ailemizin seslerini, telefonda dahi duyamadığımızı. Kimliklerimize, kültürümüze, namus ve şerefimize acımasızca saldırıldığını.
İşte tüm bu zulme maruz kalan soydaşlarımız Uygur Türkleridir. Çin makamları tarafından bu zulümlerin yapıldığı kamplarda kaç soydaşımızın bulunduğu, nelerin yaşandığı hakkında halen bir bilgi verilmemekte olup, BM yetkililerin doğrudan bilgi almak için bu kamplarda yapmak istedikleri incelemelerde Pekin hükümeti tarafından reddedilmektedir.
Oysa ki; yapılan incelemelerden ve açıklamalardan beş milyon civarında Uygur Türk’ünün toplama kamplarında fiziki ve işkence gördüklerini biliyoruz. Ayrıca bizler birine karşı yapılan saldırının herkese karşı yapılmış sayılacağını da biliyoruz. İşte bu yüzden tüm dünya milletleri güçlerini iyiye güzele kullanarak bu zulme acilen dur demelidir.
Uygur Türkleri bir an önce aileleri ile kavuşmalı, Doğu Türkistan’da ki feryatlar artık son bulmalıdır!