Milliyetçi Hareket Partisi açılım süreciyle başlayıp daha sonra milli birlik ve kardeşlik projesiyle devam eden ve şimdi de adına çözüm süreci denilen bu süreçte koyduğu tavır ve duruşuyla ne kadar haklı olduğu bu gün geldiğimiz noktada tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır. Sayın Başbakan gerçek niyetini Türk milletinden saklamaktadır ve milletten aldığı bu desteği kötüye kullanmaktadır. Bir taraftan tek millet, tek vatan, tek bayrak, tek dil derken, öbür taraftan katıldığı bir televizyon programında bu ülke başkanlık ve eyalet sistemini tartışmalı diyerek gerçek düşüncelerini ortaya koymaktadır. Sayın Başbakan bebek katili ile pazarlıklarını bu düşünceleri üzerinden sürdürmekte, çıkarılan büyükşehir yasası ve çıkarmaya çalıştığı yeni anayasadan bu devletin adının Türk devleti olduğunu çıkarak, kurmaya çalıştığı başkanlık sistemi içerisinde gerçekleştirmeyi düşündüğü eyalet sistemi ile Öcalan’a af ve o bölgeye statü verilecek ve o bölge Türkiye Cumhuriyeti devletinin kontrolünden çıkacaktır. Esasen Sayın Başbakanın bu düşünceleri bilinmeyen bir tarafı da değildir. Başbakan Erdoğan 1994 yılında İstanbul il başkanıyken rahmetli Necmettin Erbakan’a sunduğu raporla bu günkü görüşleri birebir örtüşmektedir.
Değerli Basın Mensupları
Hepimizin ibretle izlediği ülkemizdeki son olaylar haklı olarak bizi büyük bir endişeye sevk etmektedir. Değerli basın mensubu arkadaşlarım, ülkemizin üzerinde bulunduğu bu coğrafyada dünyadaki egemen güçlerin tarihsel süreçte bazı emellerinin olduğunu birazcık tarih, sosyoloji ve siyaset alanında bilgi sahibi olan herkesçe bilinmektedir. Küresel güçler bu emellerini elde edebilmek için tarihi süreçte uygun zaman ve zemini her zaman kollamışlar. Türk milletinin zayıf ve zaafı olan dönemlerini hep kovuşturmuşlardır. Osmanlı imparatorluğunun külleri üzerinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulurken hedeflerine koydukları kirli emellerine erişemeyen, bu tarihsel Türk düşmanları bugün bu emellerini Akp – Pkk ittifakı çerçevesinde gerçekleştirmeye Akp iktidarı vasıtasıyla da bunu milletimize kabul ettirmeye çalışmaktadırlar. Bugün milletimiz adına, sözde çözüm süreci denilen Akp-Pkk, Abdullah Öcalan ve Kandil ittifakını hep bu dış güçlerin ülkemiz üzerindeki emelleri çerçevesinde değerlendirmezsek maalesef doğru sonuca varmanız mümkün olmayacaktır. Geçen hafta İsrail'in Türkiye'den özür dilemesi ve ABD dışişleri bakanı Kerry’ nin Sayın Davutoğlu ile birlikte yaptıkları basın toplantısındaki süreçle ilgili konuştuklarını dikkate alırsak diplomatik bir üslupla söylediklerini ne anlama geldiği hepimiz tarafından kolayca anlaşılabilecektir.
Amerikalı bir gazetecinin Sayın Kerry’ e Türkiye’de İsrail özründen sonra oluşan zafer havasından Netanyahu’ yu başı eğik fotoğrafla gösteren billboardlardan rahatsız mısınız? Sorusu üzerine Sayın Kerry bu konuyu Dış işleri bakanı Sayın Davutoğlu ‘na sorduğunu Davutoğlu’nun buna karşılık zafer havasını önlemek üzere adımlar attıklarını açık bir şekilde ifade etti diyerek esas zaferin kime ait olduğunu bu soruyla ortaya koyduğu görülecektir. Ayrıca Kerry açıklamalarında yeni yapılacak anayasanın bu ülkenin büyük gücünün de parçası olan dikkate değer çeşitliliğine saygı göstereceğini ve yansıtacağını ümit ediyorum diyerek sözde çözüm sürecine ABD’ nin nasıl müdahil olduğunu ortaya koymuştur.
Türkiye-İsrail ilişkileri Mavi Marmara olayıyla sözde açılması ve önceki haftalarda ABD Başkanı Barack Obama'nın İsrail’i ziyareti sırasında araya girerek barışı sağlaması da bu çerçevede değerlendirilmelidir. Çünkü küresel güçlerin Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde Ortadoğu ve ülkemiz üzerinde gerçekleştirmeyi düşündüğü operasyonları yapabilmesi için İsrail ile Türkiye arasında böyle bir problemin olmaması gerekiyor. Sayın Başbakan'ın İsrail'le barışmak için göbek attığı, sözde zafer kazanmış kumandan edasıyla açıklamalar yaparken billboardlarda boy boy resimlerini yayınlatırken nasılda bunu beklediğini uzun süredir bu nedenle alamadığı ABD randevusunda bu sayede alabilmiş olmanın adeta sevincini yaşanmakta olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum Türkiye Cumhuriyeti Devleti açısından oldukça üzücüdür. Başbakan Erdoğan sözde bu başarılarını ön plana çıkararak küresel güçlerin himayelerinde esas ülkemizi götürmek istediği Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde yeni anayasa çalışmaları, Türk kimliğinin Anayasadan çıkarılması, başkanlık sistemi ve Türkiye'nin eyaletlere bölünerek PKK ya verilen sözlerin yerine getirmesi vaatlerini halkın gözünden kaçırmaya çalışmaktadır.
Değerli Basın Mensupları
Sözde çözüm sürecinde oluşturulan Akil Adamlar ise ayrı bir garabetin ifadesidir. Sözde bu akil adamlar millete psikolojik harekat yapacaklarmış ne olduğunu bilmedikleri sözde çözüm sürecini halka anlatacaklarmış. Böyle bir şey olabilir mi? Kendilerinin bilmediği bu çözüm süreci hakkında ne söyleyecekler. İnsanlar bilmedikleri bir konuda fikir sahibi olabilirler mi? Bunlar millete ne anlatacaklar? Bu insanlar kendilerine az çok saygı duyuyorlarsa derhal bu akılsız adam durumuna düşmekten kendilerini kurtarmalıdırlar. Yok bizim bu durumdan memnunuz diyorlarsa tarihin bunları kaydedeceğini bilmelerini isterim.
Değerli Basın Mensupları
Şu iyice bilinmelidir ki ülkemizdeki olaylar bu bir Türk-Kürt çatışması değildir. Türklerle Kürtlerin aralarında bir problem yoktur. Bizler bin yıldan beridir bir arada yaşamış kız alıp kız vermiş, birbirine karışmış , birbiriyle kaynaşmış, kültürü bir kıblesi bir olan etle tırnak gibi olmuş bir milletiz. Bugün çatışan Türk’le Kürt halkı değildir. Tarihte de hiç olmamıştır.
Biz hepimiz biriz ve beraberiz Bugün Türk milletine isyan eden asi olan güya milletimizi dize getireceğini sanan küresel güçler güdümlü bir PKK terör örgütü vardır. Milletimizin gücü ise bunları yerle bir etmeye her zaman muktedirdir. Asla PKK Güneydoğu'daki vatandaşlarımızın temsilcisi değildir. Sözde Güneydoğu'daki vatandaşlarımız adına PKK ile müzakere edilerek doğru bir yere varılamaz. Güneydoğu da yaşayan vatandaşlarımızın temsilcisi durumuna getirilen PKK nın elebaşısı, cani bebek katili terörist Abdullah Öcalan kandırıp dağa götürdüğü kaç Güneydoğulu kızımızın ırzına ,namusuna tasallut ettiği ortadadır. İşte terörist başı Abdullah Öcalan'ın gerçek yüzünü ortaya koyması bakımından açıklamak istiyorum;
Türk kızı Dilaram’ın PKK dan kaçtıktan sonra yaptığı açıklamalar ise gerçeğin bu boyutunu ortaya koyması bakımından önemlidir. Dilaram’ ın açıklamalarında Öcalan'ın Şam’ daki evine yoğunlaştırma evi denir. Yoğunlaştırma evine genç ve güzel kadınlar alınır. Bende yoğunlaştırma evine çağırıldım. Gittim. Ilık su dolu leğende ayaklarını yıkadım. Sonra sırtüstü uzandı. “Şimdi bütün vücudumu” dedi. Anladım neler olacağını çünkü cinsel istek uyandığını gördüm. Soyun dedi soyundum. İç çamaşırlarını da çıkar dedi çıkardım. Ayağa kalkıp sarılıp sıkınca korktum kendimi savunmak için Apo’ya vurdum, üç yumruk attı yüzüme ve kafama küfretti bana düşkün, fahişe, rezil kadın seni özgürleştirmeye, tabulaştırdığın zincirleri kırmaya çalışıyorum dedi. Titrediğimi görünce kovdu beni nikahlı karısını kastederek sen Kesire’sin beni onun gibi yok etmek istiyorsun sen köle kalacaksın (Çünkü Bekada karısı Kesire ile Öcalan'ın kadınlara düşkünlüğü nedeniyle arası açılmış bu yüzden Kesire hapse atılmış ve tam idam edilecekken fikir değiştirip Öcalan tarafından Yunanistan’a gönderilmiş, Yunanistan'a ayak basar basmaz bu örgütten kaçarak İsveç’e iltica etmiştir) dedi. Ama bu daha ilk denemeydi. Dışarda bekleyen tecrübeli kadınlar beni psikolojik olarak hazırlama toplantısına çağırdı. Ağladım. İçlerinden birisi beni azarladı. “Başkan bizi özgürleştiriyor, sen özgürleşmek istemiyor musun? Başkana erkek gözüyle bakıyorsun. O Başkan, O zincirlerimizi kıran bir peygamber” Beni akşam yemeğinden sonra tekrar çağırdı Apo. Bu kez çözümsüzdüm. O ana kadar ölüme hiç bu kadar yaklaşmamıştım.” diyerek daha nice Kürt kadını ve kızının ırzına geçtiğini yazmaya başladığı romanında ifade etmiştir.
Ayrıca PKK Güneydoğuda yaptığı eylemlerde birçok Kürt kadını ve çocuklarını katletmiştir.
İlk silahlı eylemini 1984'te yaptıktan sonra özellikle Doğu ve Güneydoğu'da sayısız kanlı baskına imza atan terör örgütü PKK, bugüne kadar ayırt etmeden çok sayıda çocuğu da vahşice öldürdü. "Eşikteki, beşikteki" diye ayırmadan katliamlar yapan PKK, çocuk ve bebekleri annelerinin koynunda da taradı. Örgütün İmralı'da cezasını çeken elebaşısı Abdullah Öcalan'ın “bebek katili” diye anılmasına da sebep olan bu çocuk katliamları kayıtlarda mevcuttur.
İşte PKK'nın Erkek, kadın, kız, çocuk demeden Doğu ve Güneydoğudaki yaptırdığı katliamlardan bazılarını sizinle paylaşmak istiyorum;
- 20 Ağustos 1987'de Mardin Dargeçit İlçesi'ne bağlı Bahçe Mezrası 'na gelen PKK'lılar Şehmus Arık'ın evini bastı. Kalaşnikoflarla katliam yapan PKK'lılar 2'si kadın, 3 çocuğu öldürdü. 4 aylık Hamza kurşunu yediğinde beşikte uyuyordu.
- 9 Temmuz 1989'de Diyarbakır'ın Hani ilçesinin Kırım Köyü'ne baskın düzenleyen PKK'lı teröristler 3 yaşındaki bir kız çocuğunu da öldürdü.
- 10 Mayıs 1988'de Mardin'in Nusaybin ilçesinde 15 vatandaşı öldüren PKK 6 çocuğa da acımamıştı. Kız bebeklerden birisi beşiğinde uyurken vahşice katledilmişti.
- 24 Aralık 1989'da Hakkari'nin İkiyaka Köyü'ne baskın düzenleyen teröristler en kanlı çocuk katliamına da imza atmıştı. PKK bu köyde 13 çocuk, 6 kadın, 3 erkeği öldürdü. Teröristler anneleriyle birlikte yer yatağında uyuyan çocukları da hiç gözlerini kırpmadan taradı.
- PKK'nın “bebek katili” ismini almasının sembol olaylarından Lice saldırısı... 19 Ağustos 1992'de Diyarbakır'ın Lice ilçesine sivil vatandaşlara saldıran PKK kundaktaki bir bebeği de makineli tüfekle taradı.
- 10 Haziran 1990'da Şırnak'ın Çevrimli Köyü'ne saldıran PKK 27 sivili katletti. Teröristlerin öldürdüğü 27 kişinin 11'i ise çocuktu!
- 22 Ekim 1993'de Siirt'te 22 vatandaşımızı katleden PKK'nın hedefinde kadın ve çocuklar var. Baskında 13'ü çocuk ve 9 kadın hunharca katledildi.
- 24 Temmuz 1994'de Van'da Atabinen Köyü'nü basan PKK'lı teröristlerin hedefinde yine kadın ve çocuklar vardı. 6 kadını yataklarında katleden PKK, annelerinin yanında uyuyan 3 bebeği de öldürdü.
Bunların hemen hemen tamamı kürt aileleri ve kürt çocuklarıdır.Bu kardeşlerimizi hunharca katletmişlerdir.
Kürt kökenli kardeşlerimizi katlettiren terörist başı bugün o bölgedeki vatandaşlarımızın sözde savunuculuğuna soyunmuş Sayın başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ sa terörist başını muhattap alarak güya bu sorunu çözecekmiş.
Değerli Basın Mensupları
Tekrar etmek istiyorum. Ne tarihte ne bugün Türk Ve Kürt Halkı çatışmamış ve savaşmamaktadır. Bin yıllık kardeşlik çerçevesinde kültürü dini, diyaneti bir olmuştur. Karşılıklı evlenmişler iç içe geçmişler ve etle tırnak gibi olmuşlardır. Bu küresel bir oyundur sayın Obama’nın İsrail ziyaretiyle başlayan sözde özür sürecini de bu anlamda değerlendirmeliyiz. Artık her şey ortaya çıkmıştır ve anlaşılmıştır. Egemen güçler Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında yıllardır ülkemiz üzerinde oynadıkları oyunu hayata geçebilmek için bugünkü hükümeti ve Sayın Başbakan'ı kullanmakta ve ülkemiz üzerinde psikolojik operasyon yaparak hedefine ulaşmaya çalışmaktadırlar.
Saygıdeğer Basın Mensupları
Bu sürecin sonunda ne Türkler, ne de Kürtler kazanmış olacaktır. Kazanan bu süreci yıllardır takibeden ve uygun bir zaman ve zemin kollayan uluslararası güçler olacaktır.Bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak tek güvencemiz milletimizdir. Milletimiz bu süreçte çok uyanık olmalı kimin kiminle nasıl ve niçin pazarlıklar yaptığını iyi anlamalı bu tehlikeyi tarihte olduğu gibi geri püskürtmelidir. Türk Milletinin Osmanlı imparatorluğu bakiyesi üzerine kurulmuş olan bu Türkiye Cumhuriyeti devleti ne sahip çıkacağına ve oyuna gelmeyeceğine olan inancımız tamdır. Milliyetçi Hareket Partisi her zaman Türk milletinin ve Türk devletini her türlü menfaatini korumaya dün olduğu gibi bugün de hazırdır. Bunun için öncelikle milletimizin bugünkü iktidardan Recep Tayyip Erdoğan'dan olabilecek en kısa zamanda kurtarılması gerekir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizler milletimizi uyarma görevimizi her zaman olduğu gibi yerine getirmek istiyoruz ayrıca Milletimizin de bu gidişe en kısa zamanda dur diyeceğine olan inancımız tamdır diyor hepinize saygılar sunuyorum.
Cemalettin ŞİMŞEK
Samsun Milletvekili