Bugünlerde “satış” konusu epey gündemde. Tank Palet Fabrikası’nın kullanım devri (Muhalefet satış diyor), Borsa İstanbul’un yüzde 10’unun Katar’a satışı medyada epey gündem oldu ve olmaya devam ediyor.
Ben size yakın zamanda yapılan bir teknoloji satışından bahsedeceğim. Bu satış hatta satışlar miktarı dışında gündemi pek meşgul etmedi. Geçtiğimiz haziran ve ağustos ayında iki Türk oyun şirketi ABD menşeili Zynga’ya satıldı. Zynga Türk oyun şirketi Peak Games’i 1.8 milyar dolara satın aldı ve bu ülkemiz tarihinde ilk kez bir teknoloji girişimi 1 milyar doların üzerinde satış değerine erişmiş oldu. Ağustos ayında da yine bir Türk oyun geliştirici şirketi Rollic’in yüzde 80 hissesi 168 milyon dolara aynı şirkete -Zynga’ya- satıldı.
Durun daha bitmedi. Bunlar son aylardaki satışlar. Merak edip araştırdığınızda aynı ABD’li şirketin iki yıl önce de 2012’de İstanbul’da kurulan “Gram Games” adlı Türk oyun şirketini 250 milyon dolara satın aldığı görülüyor. Araştırmalarımıza devam ettiğimizde Masomo şirketinin de satıldığını görüyoruz: Kafa Topu oyunu büyük ses getiren Masomo, Tencent’in Miniclip şirketine 100 milyon dolara satıldı .
Oyun Sadece Bir “Oyun” mu?
Dünyadaki dijital dönüşüm baş döndürüyor. Bu değişim ve dönüşüme ayak uyduramayan ülkeler bu değişimin sunduğu fırsatlardan maalesef ya hiç pay alamıyor ya da kıyısından köşesinden eklenerek hissesine düşen buçuklarla idare ediyor. Türkiye bu dijital dünyanın imkânlarını maalesef geç fark etti. Özellikle genel ağın (internet) sunduğu fırsatları ülkemizin iyi değerlendirdiğini söyleyemem. Özellikle sosyal platform kurucularının (facebook, twitter, instagram, linkedin, wk. gibi) ve yaygın video eğlence sitelerinin sahiplerinin (youtube, dailymotion, okru …) yabancı olmaları ve bunların küresel ölçekte güce erişmelerini düşününce ne dediğimiz daha iyi anlaşılacaktır.
Bir çocuğun daha ana okuluna gitmeden telefon, tablet aracılığıyla dijital dünyaya adım attığını basit oyun sitelerinde oyunlar oynayabildiğini çoğumuz çocuğumuzdan, kardeşimizden, yeğenimizden bilir. Sadece çocuklar değil yetişkinlerin de sanal ortamda oyun tutkunu olabildiklerini biliyoruz.
Oyun sadece bir “oyun” mudur, diye sormuştuk. Hayır bir bilgisayar oyunu -genel olarak bilgisayar oyunu diyorum ama mobil oyunları, konsol oyunlarını da bunun içinde düşünebilirsiniz- sadece bilgisayar oyunu değildir. Bu oyunları geliştirmek için harcanan çabalar, bütçeler yanında dünyada dijital oyun piyasasının yüz milyar doları aştığından söz edilmektedir. Bir oyun şirketinin genel müdürü -ona CEO diyorlar sanırım- Barış Özistek Türkiye’de yaklaşık 30 milyon kişinin bilgisayarda, cep telefonunda ya da oyun konsollarında oyun oynadığını, ülkemizde dijital oyun sektörünün cirosunun 600 milyon doları aştığını söyledi. Dünyada cirosu 100 milyar doları aşan oyun sektöründe Türkiye’nin hak ettiği yerden uzakta olduğunu vurgulayan Özistek, Türkiye’deki oyun firmalarının küçük ve planlı yapılacak devlet desteğiyle 1 milyar dolarlık ihracat yapma potansiyeli olduğunu söyledi. -Barış Özistek bu söyleşiyi yaptığında Türkiye henüz 1 milyar doların üzerinde ihracat yapmamıştı, yani Peak Games henüz ABD’li oyun şirketine satılmamıştı-
Sektörün az maliyetle çok büyük ihracat rakamlarına ulaşabildiği ortada. O yüzden bu sektör çokuluslu şirketlerin de iştahını kabartıyor. Ve büyük şirketler kendilerine rakip olabilecek şirketleri büyük sermayeleriyle kendi bünyelerine katıyorlar, yani bu alanda tekelleşiyorlar. Bu işin rekabet boyutu. Bunu biz Google ve Facebook’ta da gördük. Google 2005’te 3 arkadaşın kurduğu Youtube’ı hemen ertesi yıl 1.6 milyar dolar gibi büyük bir rakama satın almıştı. Bugün bile çok büyük miktar olan bu bedelin o zaman niçin bir çırpıda ödendiği şimdi daha iyi anlaşılmıyor mu? Google'ın ve çatı şirketi Alphabet'in CEO'su olan Sundar Pichai tarafından yapılan açıklamalara göre YouTube, 2019 yılında 15 milyar dolar reklam geliri elde etti. Bu gelir sadece reklamdan elde edilen gelir, ücretli hizmetlerinden ne kadar kazandıkları bilinmiyor. Yine Facebook’un kendine rakip olabilecek instagram’ı bünyesine katmasıyla bu alanda nerdeyse tekelleştiğinin aksini kim iddia edebilir. Oyun işinin başka bir ekonomik boyutu daha var. Barış Özistek bahsettiğimiz söyleşi de şuna da değiniyor: “40 milyar dolar mobil oyun ya da 100 milyar dolar dünya oyun pazarı dediğimizde bu direkt oyun sektörünün yaratmış olduğu ciro. Ama bir PC oyuncusunu düşünün. Yeni çıkan bir oyunu daha iyi oynamak daha keyifli oynamak için gidiyor bilgisayarını değiştiriyor. Oyun mouse’u alıyor, oyun için geliştirilmiş klavye, oyunun seslerini daha iyi duyabilmek içine girebilmek için kulaklık alıyor. Bilgisayar ve bilgisayar ekipmanını yeniliyor. Dolayısıyla bilgisayar ve ekipman üreticileri temel olarak oyunlar sayesinde ciro yapıyor. Bu işin bilgisayar tarafı.” Siz, Türk Bilgisayar şirketi Casper’ın sadece oyun oynamak için bir bilgisayar ürettiğinden -ya da bilgisayar donanımlarını bir araya getirdiğinden- haberdar değil misiniz yoksa? -Haberdar olmamanız çok zor zira günlerce TV reklamlarında yayınlandı.-
Oyun işinin bir de sosyal ve kültürel boyutu var. Bir çocuğun müdahale edilmediğinde sabahtan akşama kadar kesintisiz oyun oynayabileceğini az çok tahmin edebilirsiniz. Günün en düşük ihtimalle bir saatini cep telefonu, tablet ya da bilgisayarda oyun oynayarak geçiren çocuk ve ergenler bu sürede sanal bir sosyalleşme yaşıyorlar diyebiliriz. Oyun geliştiricilerin müspet ya da menfi propagandalarına da maruz kalabiliyorlar. İyi niyetli, vatansever, insancıl yerli oyun geliştiricilerin -ben böyle diyorum siz başka türlü de ifade edebilirsiniz- yazdıkları oyunlarda eğitici, millî duyarlılığı yansıtan; ülkemizi, kültürümüzü tanıtıcı ögelere yer veren sahneler kurgulaması kuvvetle muhtemeldir. Bu oyunları oynayan Türk çocuğu bütçesini ve zamanını her hâl ve şartta bu oyunlara ayırmaktadır. Madem bu kaçınılmazdır, öyleyse bu durumu en az hasarla atlatmak hatta mümkün olduğunca yararlı olabilecek bir sürece çevirmek gerekmez mi? Nasıl ki savunma sanayisinde yerli ve millî unsurla hareket etmenin gerekliliği ortadadır, sanal dünyada da en az savunma sanayi kadar yerli ve millî olunması zorunluluğu vardır. Körpe dimağlar yabancı şirketlerin kurguladığı şiddet dolu, nezaketten, insanı duygulardan tamamen uzak hatta bilinçaltına gönderilen gizli mesajlar (subliminal) ve tuzaklarla dolu oyunlarla örselenmeden, kirletilmeden -ki bu şiddetle yapılıyor, yüzlerce yabancı kökenli oyun ve oyun sitesi Türk çocuklarının çekim alanında- yerli oyunlarla bu boşluğun doldurulma aciliyeti vardır. Çanakkale Savaşı’nda eşsiz yararlılıklar gösteren Nusrat Mayın Gemisi’nden esinlenilerek yapılan Nusrat adlı oyun verebileceğim en iyi örneklerden. Genel ağda onlarca yerli oyuna ulaşmak mümkün. Akıl ve zekâ oyunları, savaş oyunları, araba yarışları, futbol oyunları gibi birçok alanda yerli oyunlara ulaşmak mümkün.
Oyun İçinde Oyun
Peki neden oyun içinde oyun? Yerli girişimcilerin kurduğu, yerli mühendislerin geliştirdiği oyunlara sahip şirketlerin iyi fiyatlara satılmasının ne gibi zararları olabilir? Her şeyden önce siz altın yumurtayı satmak varken, bu altını yumurtlayan tavuğu satıyorsunuz bu bir. İkincisi, bu şirketin binbir emekle elde ettiği kazanımları da devrediyorsunuz yani bu şirketin ve şirketin geliştirdiği oyunların etki sahasını da devretmiş oluyorsunuz. Bu etki alanını yabancıların hazır ve kolayca yönetmesine yardımcı olmuş oluyorsunuz. Google bir kerede 1.6 milyar dolar ödedi ama geçen yıl sadece reklamlardan kazandığı para 15 milyar dolar. -Tabi o da ne kadar gerçeği yansıtıyor belli değil- Türk oyun şirketi Peak Games’in 1.8 milyar dolara satışı genellikle olumlu karşılanmış ve ülkemize döviz girmesinden dolayı memnuniyet duyulmuş. Peki hiç düşündünüz mü, sömürgeci zihniyetin topraklarında kök salan bu şirket verdiğinin binlerce katını kazanacağını düşünmese bu kadar büyük bir miktarı Türkiye’ye yatırır mıydı? Yine aynı şirket yine aynı sömürgeci mantıkla alabildiği bütün oyun şirketlerini kendi çatısı altında toplamaya çalışıyor. Öğrenebildiğim kadarıyla sadece üç önemli Türk oyun şirketini bir iki yıl içinde satın aldı. Dünyada muhtemelen başka ülkelerin de oyun şirketlerini topluyorlardır. Sinema sektörünü tek elinde bulunduran Amerika, genel ağda sosyal paylaşım ve eğlence sitelerinde kurduğu tekelleşmeyi oyun alanında da kurmaya çalışıyor. Belki de kurdu.
Dünya sadece topla tüfekle yönetilemez. Beyinleri yönetmek, en az maliyetle yeryüzünde hüküm sürmenin diğer adıdır!
Yaşar Vural