Yıllar önce bir arkadaşımla bir mevzu üstünde muhabbet ederken,
“Şükran millet olarak Paris kültürüyle yaşıyoruz ancak başımıza bir olay geldiğinde Türk kültürüyle değerlendiriyoruz” demişti.
Aradan geçen onca zamana rağmen yaşadığımız olaylar karşısında verilen tepkileri gözlemlediğim zaman aklıma hep bu konuşma gelir.
Geçtiğimiz günlerde İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nun kitabını okurken yine gözümde bu muhabbet canlandı. Baltacıoğlu, “Türk nedir?” sorusuna;
“Türk kültüründe değişmeyen cevher yani bir gelenektir” diye cevap vermektedir.
***
Peki örf yani “anane” ne demektir. Belki de günümüzde “anane” kelimesi çok da fazla bilinmemektedir. Özellikle gençler ile yaptığımız sohbetlerde “anane” dediğimde, genellikle “O da ne?” sorusuyla karşı karşıya kalıyorum.
Örf anlamına gelen “anane” kelimesi öyle karanlık bir kelime haline geldi ki bazı fikir adamlarımız, aydınlarımız tarafından da neredeyse irtica kelimesiyle eş anlamda kullanılmaya başlanmıştır. Örneğin 1936 tarihli Kurun gazetesinde Sadri Ertem “aldatan kelimeler, kötü mukayeseler” başlığı altında yazdığı bir yazıda “Türk nasyonalizmi inkılâpçıdır. Ananeci ve mürteci değildir” diye kaleme almıştır.
Buna mukabil 10 Şubat 1936 tarihli Ulus gazetesinde Necip Ali Küçüka ise kaleme aldığı “Vicdan Hürriyeti- Laik başlıklı yazısında; “Türklük göbeğinde, bizim ananelerimizin tamamıyla yabancı bir kültürün, içimizden doğarak, teessüs etmesine bir türlü razı olamayız” derken, Nurullah Ataç 10 Eylül 1938’de Akşam gazetesinde çıkan “Kalemin Gelişi” başlıklı yazısında “Her sanatkârın; kendinden evvelkilerin hepsini inkar etmiş, hepsine düşman kesilmiş, bütün kaideleri yıkmış olan sanatkarların bile, mazinin tesiri altında olduğunu göstermek, yakın mazide de en uzak mazide de kaynaklarını bulmak kabildir. Yoktan var oluvermiş eser bulunamaz. Hepsini, en iyisi gibi en kötüleri de anane ağacında asılıdır” diyerek kaleme alıyordu.
Başvekillerimizden Refik Saydam'da ölümünden altı ay kadar önce Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde yaptığı bir konuşmada “Türk milletinin, Türk camiasının kendi ananesi vardır. Bütün bu ananesine müstenit olan bir ahlâk telâkkisi vardır” diyordu.
Yine Baltacıoğlu’ndan yola çıkarsak
*Ananeler tabiatları bakımından örflerdir,
*Ananeler örfler gibi sık sık değişici değildirler,
*Ananeler örfler kadar canlı olgulardır,
*Ananenin orijini mitolojiye dayanır,
*Anane bozulmadıkça milli soy da bozulmaz,
*Anane Birliği; kafa ve ruh birliğidir.
*Anane milli kaynaşmayı yapan en büyük faktördür.
***
Anane değişmeyen, bütün zamanlarda canlı ve kuvvetli kalan demektir. Her milletin bir ananesi vardır. Ananesi olmayan millet millet değildir.
O günlerden bugünlerimize baktığımız zaman görmekteyiz ki gereği düşünülmüş ancak halen gereği yapılmamıştır.
Unutulmamalıdır ki Türk milletinin gerçek olarak çok eski bir geçmişi, yaratıcı bugünü, mutlu olacak bir yarını vardır.
Millet ruhu akıl ve mantık ile değil ananelerle yapılır…