Bir curcuna ki sormayın gitsin. Her kafadan bir ses çıkıyor. Her köşe başında bir münadi müjde veriyor, barış geliyormuş! Bakıyorum, ne gelen var ne giden. Ben mi körüm, onun için mi göremiyorum barışın ak kanatlı güvercinini? Yoksa “geldi geliyor” diyenler hayal alemindeler mi? Bir yanılsama mı her şey? Ya da bir yanıltmaca mı?
Diyarbakır’da bir sahne, sahnenin üstündeki iki adam, biri içeriden İbo, diğeri de dışarıdan Şivan. Birine bizimkiler gel demişler ki gelmiş, diğerine de “Kak” Mesut ferman buyurmuş olmalı. Zamanında Ertuğrul Günay çok yalvarmış yakarmıştı bu Şivan’a “Gel Hakkari Dağlarında birlikte halay çekelim” diye. Bülent Arınç ta Avusturyalara ayağına gitmiş onca dil dökmüştü de gelmemişti.
İbo’yla Şivan sahnede, ahali meydanda, devlet ve siyaset ricali protokol tribününde. Düet yapıyorlarmış. Kürtçe bir parça, bir Şivan söylüyor bir İbo ve zaman zaman da birlikte. Belli ki güfte de beste de Şivan’ın. İbo sözleri ve makamı bilmiyor, eşlikte zorlanıyor. Şivan söylüyor, İbo zorlanıyor, meydan “Biji Kürdistan” diye inliyor ve protokolde birileri ağlıyor. Daha doğrusu ağlıyormuş, anlı şanlı yaygın medyamız böyle yazıyor. Meraklar içindeyim? Anlıyorlar mı Şivan’ın ne dediğini? Anlıyorlar da ülkenin düştüğü hale mi ağlıyorlar?
Bu Şivan ilginç bir adam. Otuz yedi yıldır yurt dışında. Bakmayın siz “vatan sürgünü” diye sunulduğuna. “Vatan kaçkını” demek daha doğru, kendi çıkmış yurt dışına. Orada da boş durmamış, çalmış söylemiş; devlete de millete vermiş veriştirmiş. Kan, kin, nefret dolu sazı da sözü de. “Saldırın ve tutun/Kemiklerini kırın/O pislik iğrençleri/ İçimizden çıkartın” diyor bir şarkısında bu barış meleği(!) Pislik dediği sensin, benim, biziz. Bu millet, bu devlet. Güzel değil mi? Yeterli bulmadıysanız bir de şuna bakın: “El ele verelim, ilerleyelim/ Vatan için yürüyelim/ Ya ölüm ya kurtuluş/ Güneş bizim için doğdu/ Uyanın uykudan çabuk/ Artık savaş zamanıdır.”
Gördünüz mü barış meleğini? Ben almayayım, isteyen alsın kan kokan, kin kokan ve tuzak kokan o sahte barışı. Alsın ve hayrını görsün. Böyle gecenin sabahından hayır olmaz amma biz yine de hayır dileyelim saf ve samimi dostlarımıza.
Eğer “o sözler geride kaldı” diyorsanız bir de şu bizim İbo’yla karşılıklı okudukları parçaya bakalım. Bakalım barıştan mı bahsediyor yoksa ayağa kalkma daveti mi yapıyor meydanı dolduranlara. “Dağ başı dumanlıdır babam/ Yaralar derindir, dermansızdır kuzum/ Acep biz neden bu haldeyiz/ Bu ne haldir ağlama, ağlama/ Bu ne yas, ne zevaldir ağlama/ Artık inleme, ağlama, ağlama/ Bu karanlığı yırtın babam/ Bu tarihleri baştan örün kuzum/ Halkımızın gerçekliğini görüyoruz/ Ağlama, ağlama, ağlama.”
Barış ve kardeşlik neresinde bu şarkının? Gösterebilir misiniz, söyleyebilir misiniz neresinde? Gösteremezsiniz, söyleyemezsiniz. Çünkü yok. Öyleyse neyi alkışlıyor ve niye ağlıyorsunuz? O gözyaşları sakın gafletinize/gafletimize ve ülkenin geleceğine akıyor olmasın?