Müslüman memlekette Sarapçı Noel Baba

Müslüman memlekette Sarapçı Noel Baba

Nasrettin Hoca’mın fıkraları ile güldüğüm, Yunus’umun şiirleriyle eridiğim, Mevlana’nın sözleriyle piştiğim, Köroğlu’nun isyanı ile coştuğum, Fatih’ten, Yavuz’dan bize miras bu Müslüman memleketin sokaklarında bu bize yabancı, başkalarının babası geyikçi

A+A-
Benim bir zamanlar Dede Korkut’um vardı. Pir Sultan’ım, Karacaoğlan’ım, elindeki kılıcını dağlara doğru kaldırarak Bolu Beyi’ne Türkçe meydan okuyan Köroğlu’m vardı. İmam Taberi’den Halid Bin Velid Hazretleri’nin kahramanlıklarını dinler, Uhud meydanına yıkılan Hazreti Hamza’nın başucunda ağlar, Şehadet parmağı ile önüne çıkan denizi göstererek “SEN ŞAHİT OL YARAB, EĞER ÖNÜME BU DENİZİ KOYMASAYDIN BÜTÜN DÜNYAYI MÜSLÜMAN YAPACAKTIM” diyen Tarık Bin Ziyad’la Atımızı denize sürerdik. Sırtını dağlara dayayan Dadaloğlu ile dertleşir, Yunus’umla Allah’ı arar, Hocam Nasrettin’le gülerdim. Ahmet Yesevi “Evlat” derdi bana… Hacivat’la Karagöz dünyasının “pişekârıydım” ben. Karamanoğlu Mehmet Bey, Türkçemizin bekçisiydi. Fatih Sultan Mehmed’le İstanbul’un surlarına dayanır, Yavuz Sultan Selim’le Sina Çölü’nü geçer, Kanuni Sultan Süleyman’la Macaristan’a akın ederdim. 
Dünya “Liderim” derdi bana. 
Selahaddin Eyyubi ile omuz omuza Kudüs’ü, Ömer Muhtar ile Libya’yı, Şeyh Şamil ile Çeçenistan’ı, Aliya İzzet Begoviç’le Bosna’yı, İsa Yusuf Alptekin’le Doğu Türkistan’ı, Ebul Feyz Elçibey’le Azerbaycan’ı savunurdum. Ümmetin gökyüzünde parlayan bu şanlı güneşleri her sene bize gelirdi.
On yıllar var ki, buralara uğramaz oldular. Onların yokluğunda Önce kırmızı burunlu, şişko, utancından değil içtiği şaraplardan yüzü kızarmış evlere kapı yerine bacalardan giren sarhoş Noel Baba geldi semtimize, sonra onun nereden peydahladığı bilinmeyen şımarık, züppe torunları volta attılar şehir meydanında… 
Çağdaşlaşıyor muyduk bilmiyorum ama yozlaşıyorduk.
Hipermarketler, shopping center’ler, trendler, inler-autlar showlar, cafeler, dublexler, triplexler, agualandlar, mediumlar, larclar, xlarclar, djler-vjler, mauslar, klâslar, fastfoodlar, fast-lovelar, net booklar, rezervasyonlar, transverler, defanslar ve daha niceleri dilimize girdi. Âşık olduğumuz insana önce “I Love You” , Sonra “Always Love You” demeye başladık. Adımız Ahmet’ti, Mehmet’ti, Ayşe’ydi, Fatma’ydı. müslüman ananın müslüman babanın evladıydık. Ama İngilizce düşünüp, “Turkche “ konuşup, kırmızı kukuletalarla, takma sakallarla güya eğleniyorduk.
Nasrettin Hoca’mın fıkraları ile güldüğüm, Yunus’umun şiirleriyle eridiğim, Mevlana’nın sözleriyle piştiğim, Köroğlu’nun isyanı ile coştuğum, Fatih’ten, Yavuz’dan bize miras bu Müslüman memleketin sokaklarında bu bize yabancı, başkalarının babası geyikçi sarhoş “Noel Baba’nın”! ne işi var.
Bir millet kültürünü korumaz ve sahip çıkmazsa dağılma ve yok olmaya mahkûmdur. Bunun en önemli göstergesi dili ve önemli günleri kutlama biçiminin nasıl olduğudur. Kültür bir milletin hür olduğunun en mühim göstergesidir. Sömürge zihniyeti ile her yere saldıran güçler saldırdıkları yerin bilin bakalım önce hangi özelliğini katlediyor?
Elbette ve tabii ki kültürünü ve dilini…

ABDULHAMİD HAN’IN TORUNU MÜSLÜMAN GENÇLİK,
Dini Mizacını; SÜLEYMAN ÇELEBİ’de…
Derinlik ve olgunluğunu; ÖMER MUHTAR’da...
Mavera Hummasını; YUNUS EMRE’de…
Kahramanlık Hayalini; BATTAL GAZİ’de…
Yiğitlik ve meydan okumayı; SELAHATTİNİ EYYÜBİ’de… 
Allah resulüne itaatini; HAZRETİ EBUBEKİR’de… 
İslam Adaletini; ÖMER BİN HATTAB’ta… 
Tepki ve İsyan Ruhunu; KÖROĞLU’nda…
Nükte ve Hicvini; NASRETTİN HOCA’da… 
Halk Duygu Kumaşını; KARACAOĞLAN’da… 
Sosyal Adalet ve Yardımlaşmayı; AHİ ERVAN’da... 
Hassasiyet cevherini; FUZULİ’de… 
Eda ve Estetik Ruhunu; BAKİ’de… 
Kuru Mantık ve Aklını; NABİ’de… 
Belagat ve Hırçınlığını; NEFİ’de… 
Şive ve Zerafatini; NEDİM’de… 
İrfan ve İnceliğini; ŞEYH GALİP’te… 
Usul ve Sistemini; KÂTİP ÇELEBİ’de… 
Tarih Ölçüsünü; NAİMA’da… 
Nas ve Kalıp Bilgisini; EBU SUUD EFENDİ’de… 
Görgü ve Merakını; EVLİYA ÇELEBİ’de… 
İlmi Tahayyülatını; ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI’da…
Dekor ve Zevkini; YESARİ ASIM’da… 
Plastik Fikrini; MİMAR SİNAN’da…
Fonetik Fikrini; DEDE EFENDİ’de… 
Çanakkale Ruhunu; MEHMET AKİF’te… 
Yaşama Zevkini; YAHYA KEMAL’de… 
Allah Uğruna Cihadını; NECİP FAZIL’da… 
Dik Duruşu ve Asaleti; OSMAN YÜKSEL SERDENGEÇTİ’de… 
Osmanlılık Şuurunu; YAVUZ SULTAN SELİM’de… 
Pes Etmeden Cihadı; FAHRETTİN PAŞA’da… 
Allah Uğrunda Ölmeyi; ÜRDÜNLÜ HATTAB’da 
Allah Düşmanıyla Çarpışmayı; ÇEÇEN ŞAMİL BASAYEV’de…   
Bulduktan ve bu hususiyetleri gönül bahçesinde yeşerttikten sonra, Ayasofya Camii Şerifinde Cuma namazını kılıp okunan hatm-i şerifler eşliğinde Anadolu kıtası büyüklüğündeki dava taşını gediğine koyup bir gün  Türk Bayrağını yeniden şahlandıracaktır.

 

 

 

 
 
 
 
 

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.