KİTAP OKUYANIN GÖSTERİŞE İHTİYACI VAR MI?
Dünyayı kurtarmak isteyen siyaset erbapları, politika ve propagandalarının ana hedefine insanlarda “okuma bilincinin gelişmesini” sağlamayı koymalıdırlar. Bu hedef gerçekleştiğinde, milyarlarca lira (Euro yahut dolar fark etmez) harcamaya gerek kalmadan dünya kendiliğinden kurtulacaktır. Neden mi? Nedeni çok basit aslında. Çünkü okuyan insan demek, olgunlaşan insan demek. Aklını, zekasını hem kendine hem de çevresine faydalı olabilecek şekilde kullanabilen insan demek. Başkasının hakkına, yaşamına, görüşüne, fikrine, inancına saygı duyan; her canlının yaşam hakkını savunan insan demek. Okuyan insan, birçok anlaşmazlığın temelinde yatan hoşgörü eksikliği olmayan insandır. Öyle olması gerekir. Okumanın, faydalarını sayfalarca yazabiliriz.
Okumanın insana ve insanlığa faydaları gün gibi ortada iken, ülkemiz bu gerçeği maalesef idrak edememiş görünmektedir. Ülkemizin okumuşluk oranı (tahsil durumu) ile kitap okuma oranının aynı oranda artmadığı çok bariz. Ülkemizde okuma yazma bilmeyenlerin oranı tekli hanelere çoktan düştü. Okuma yazma bilmeyen erkelerin oranı % 1,4, kadınların oranı ise % 7’dir. (2012 rakamlarına göre)[1] Bu rakamlar ülkemizde okuma yazma bilenlerin sayısının yüzde 90’ı aştığını göstermektedir. Okur yazar oranının bu kadar yüksek olmasına rağmen kitap okuma oranın bu sayının çok çok altında olduğu her fırsatta vurgulamaktadır. Mesela yine TÜİK raporlarına göre Avrupa’da kitap okuma oranı yüzde 21 iken ülkemizde bu oran sadece binde bir.[2] Rakamlar korkunç ve bence yüz kızartıcı… Peki bu olumsuz tablo düzeltilemez mi? Elbette düzeltilebilir.
Okumanın bir ihtiyaç olduğu öncelikle beyinlere işlenmelidir. Çocuklar okuma yazmayı öğrenir öğrenmez okullarda kitap okuma eğitimi verilmeli, öğrencilerin sevebileceği masal ya da hikaye kitapları okutturulmalı ve her öğrencinin okuduğu kitap takip edilmelidir. Öğrenciye, “kitap okumak şöyle faydalıdır, şöyle gereklidir” türünden öğüt cümleleri vermek yerine kitap okuma konusunda da örnek olunmalıdır. Okullarda öğretmenler, evlerde ise anne ve babalar günün belirli saatlerinde kitap okumalıdırlar. Televizyon, cep telefonu ve internet gibi çağın teknolojik aletleri karşısında bu söylediğimizin bugün yerine getirilmesinin zor olduğu da bir gerçektir. Saatlerce TV izlemeye, bilgisayar başında internette dolaşmaya fırsat bulabiliyorsa anne baba, kitap okumaya da pekâlâ vakit bulabilir, bulmalıdır. Kendisi az da olsa okur ve bu eylemi sürekli yapabilirse çocuklarında da bu alışkanlık çok kolay gelişecektir. Öğretmen, kitap okuyun, okuduğunuz kitabın da özetini çıkarın türünden ödevlerden artık vazgeçmelidir. Zira, öğrenci bu buyurgan ödevi yerine getirmediği gibi ya da layıkıyla yerine getirmediği gibi, düzinelerce kitap özeti sitelerinden kitapların özetine tek tuşla erişip, tek tuşla da yazdırmaktadır. Öğrenci bu eylemiyle hem aldatmış hem de aldatılmış oluyor. Dolayısıyla yıllardır okullarda denenen bu verimsiz yöntem terk edilerek, öğrencilerin ilgi duydukları kitapların listesini yapmaları, listesini yaptıkları bu kitapların içinden de her ay bir kitabı okuyup, kitap değerlendirmesini sözlü ya da yazılı olarak vermeleri istenmelidir. Bu etkinliğin başarıya ulaşması için de gerek derslerde gerekse ders dışında öğretmenin öğrenciyi takip etmesi ve kitabı okuyup okumadığını değerlendirmesi gerekmektedir. Kitap içinden bazı sorular sorularak öğrencinin kitabı okuyup okumadığı çok rahat kontrol edilebilir. (Bu yöntemi ben uzun zamandır kullanıyorum ve öğrencilerimde okuma isteğinin arttığını çok rahatlıkla söyleyebilirim.) Bu, öğretmene bazı külfetler yükleyebilir, ama öğrencilerin okudukları kitap hakkında yorum yaptıklarını gördükçe bu külfet keyfe dönüşecektir emin olun.
***
Son dönemlerde okuma bilincini arttırmak ve kitap okumaya dikkat çekme için bazı etkinlikler yapılmaktadır. Ben bu etkinliklerden çoğunu amaçtan uzak hatta komik buluyorum. Kütüphaneler haftası etkinlikleri çerçevesinde bir okulun ya da bir ilçenin tüm öğrencileri bir stadyuma doldurularak onlara kitap okutturuluyor. Böylelikle, öğrencilerde kitap okuma bilinci oluşturulmuş oluyor (!) Bu dâhiyane fikri kim buldu bilemiyorum ama yüzlerce, binlerce öğrenciyi bir stadyuma doldurup, onca uğultunun arasında onlara kitap okutturmak bir şovdan ibarettir. Böyle yaparak o ilçenin milli eğitim müdürünün ya da mülki amirinin egosu tatmin edilmiş olabilir, zira bu etkinliğin hemen ardından yerel ya da ulusal basında “Kitap sevgisi stadyuma sığmadı, Tüm stat kitap okudu” türünden manşetlerin atılması bu etkinliği gerçekleştirenlerin gururunu okşuyordur. Ama gerçekte vakit kaybı ve şovdan başka bir şey değil bu etkinlikler. Zira kitap okuma özel bir eylemdir, kişiye özgüdür. Kişi binlerce insanın bulunduğu bir ortamda ve hepsinin de kendisi gibi olduğu bir ortamda kitap okumaz, okur gibi görünür. Eh, bunu yapanlar da zaten yapmış olmak için yapıyorlar. Belki dikkatleri çekmişlerdir ama “kitap okuma”ya değil yaptıkları işe ve kendilerine… Bazı dernek ve vakıflar ve okullar da buna benzer etkinlikler yapıyor; sözgelimi parklarda, sokaklarda, kalabalık mekanlarda hep birlikte kitap okuyorlar. Belki iyi niyetle yapılıyor, ama inanın onu yapanlar da bu eylemlerin “öz”den çok uzak olduğunu biliyorlar.
Kitap okuma seferberliği başlatılmalı hem de hiç vakit kaybetmeden. Ama bu; tepeden tırnağa, daha sağlıklı, daha akılcı, daha mantıklı yöntemlerle yapılmalı. Zira kitap okuyanın şov yapmaya, gösterişe ihtiyacı yoktur!
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.