GEÇ GELİP HİÇ GİTMEYECEK OLAN TÜKETİM: TEKNOLOJİ
Türk basınının aksakalı Altemur Kılıç 16 Haziran'daki köşe yazısında kendisinin ve dönemin başbakanı Nihat Erim'in masa üstü bilgisayarla tanışma tarihini 1971 olarak belirtiyor. Amerika'da IBM firmasınca bilgilendirildiklerini belirten Kılıç, Nihat Erim'in bu konuda Türkiye'deki üst düzey yetkililerin de brifing almasını emrettiği halde TÜBİTAK'ın bu işi sürüncemede bırakıp, yazışmalara kurban ettiğini belirtiyor. Gazeteci Yazar Altemur Kılıç Yeniçağ'daki köşesinde TRT'nin Türkiye'deki televizyon yayıncılığının 45. yılı dolayısıyla bir belgesel hazırladığını bu sebeple kendisini bu konudaki katkılarını öğrenmek için aradıklarını kaydetti. Televizyonun Türkiye'ye gelişindeki katkılarını anlatan Altemur Kılıç, bu arada ilk masa üstü bilgisayarlarla nasıl tanıştıklarına da değiniyor.
Bu anıyı okuduktan sonra insan ister istemez şunu düşünüyor: Türkiye'ye eğer Altemur Kılıç'ın da belirttiği gibi bilgisayar 1971'de gelmiş olsaydı, acaba Türkiye'de neler değişirdi? Hani hep Osmanlı Tarihini okurken matbaanın geç geliş ile ilgili de aynı soruyu sorarız ya: "Gericiler keşke matbaayı engellemeseydi?" Tıpkı, ülkemize bilgisayar ve televizyonun geç gelişi de aynı olayın başka bir tezahürü gibi. İnsanlara ve ülkelere tarih ve talih bazen ummadıkları fırsatlar çıkarır önlerine. Ama insanlar ya da devletler önlerine çıkan bu şeylerin genellikle bir "fırsat" olduğunun bile farkında değillerdir. Farkında olanların da genellikle akıbeti iyi olmamıştır.
Dünyada 1930'ların başında televizyon bir elektronik eşya olarak üretilip satılmaya başlanırken, bizde ilk televizyon yayını 31 Ocak 1968'de deneme yayını olarak başlamıştır. Dünyayı neredeyse 40 yıl geriden takip etmişiz. Dünyanın 1950'lerde izlemeye başladığı renkli televizyonları biz ancak 70'li yılların sonuna doğru izleyebilecektik. Bilgisayar ve internet için de rakamlar üç aşağı beş yukarı yukarıda anlatılan rakamlarla yakınlık gösterir. 1965'lerde Amerika'da ortaya çıkan internetin bizde ilk görüldüğü yıl 1993 adres ise ODTÜ'dür. Yani yine çok gerilerden takip etmişiz.
Birçok teknolojik gelişmeyi zamanında takip edememe, dünyayla aynı anda olgunlaştıramamanın bir sonucu olarak da bugün birçok elektronik araç ve gerecin kullanımında sorunlar yaşıyoruz. 90'lı yıllardan itibaren bilgisayarla tanışan ülkemiz, bilgisayarın işleyiş mantığını ve kullanım alanlarını özümseyemeden internetle tanıştı. Bu hızlı ilerleyişin neticesi olarak, kontrolsüz bir internet tüketicisi toplumu haline dönüştük. İnternetin ülkemizde yaygınlaştığı yıllarda interneti sadece sohbet (chat) için kullandığımızı daha sonra da interneti oyun aracı olarak görmeye başladığımızı da eklemek isterim. Bugün de durum çok farklı değil aslında. İnternet en fazla facebook, twitter gibi sosyal paylaşım siteleri için gerekli bir araç halini almaya başladı.
Tüketim toplumu, kaynak sorgulamaz. Sadece tüketmeye odaklanır. Bunun doğal sonucu da hem kaynaklar hem de düşünüp üretmesi gereken bireyler tüketim çarkının içinde öğütülüp kaybedilir. Tüketim toplumunu da yönlendirmek bu sebeple hep kolay olmuştur. Ama toplumlar eğer ekonomik, teknolojik ve kültürel evreleri özümseyerek, yaşayarak geçirirlerse sonraki aşamalara hazırlıklı, tehlikelere karşı da dirençli olurlar. Kültürel anlamda değilse de ekonomik ve teknolojik açıdan Türkiye’nin bu evreleri sağlıklı geçirdiğini söylemek ne derece doğrudur? Yorum sizin...
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.