Cumhuriyet’in ilanı oldu bittiye mi getirildi?

Cumhuriyet’in ilanı oldu bittiye mi getirildi?

Cumhuriyet’in ilanı oldu bittiye mi getirildi?

A+A-
İtalyanların Trablusgarb’a (Libya’ya) saldırmasının ardından savaş psikolojisini iliklerine kadar yaşamaya başlayan Osmanlı halkı, 1909’dan 1922’nin Eylül’üne kadar hiç durmaksızın yedi cephede birden savaşa savaşa düşmanın belini kırmayı, uğrunda şehit düşmeye can attığı Allah’ının inayeti ile başardı. Cephede zafer elhamdülillah ki inanan ve “İslam’ın son ordusu” diye ümmete lanse edilen Osmanlı ordusuna aitti. Sıra, cephede kazanılan zaferin aynısının masada yani diplomaside kazanılmasıydı. Ama ne yazık ki hiç de öyle olmadı. Zafer meşalesi erken söndü ve cephede kazanıp masada kaybetmeye genlerine kadar alışan ya da alıştırılan bu milletin temsilcileri, o günlerde hangi masaya otursalar, alabileceklerinin en azı ile yetinecek ve sanki büyük bir zafer elde etmişlercesine vatana döneceklerdir. 
Lozan’dan dönen ekip her istediğini masada kazanmış bir eda ile ve elinde Lozan Barış Antlaşması’nın metniyle Temmuz sonu Ağustos başı gibi yurda döndü. Fakat mevcut meclisin içinde görev yapan milletvekilleri Lozan’da imzalanan “Barış Antlaşması”nı kabul edecek gibi durmuyordu. O halde iktidar ve hâkim güç açısından yapılacak tek bir şey vardı; hemen seçim yapıp meclisi yenilemek ve hiçbir pürüzü olmayan milletvekillerinden oluşan bir meclis yapmaktı. Öyle de yapıldı yani meclis feshedildi. CHP idare heyetinin ama daha çok Mustafa Kemal Paşa’nın istediği insanlar belirlenen bölgelerden milletvekili seçildiler. Fakat buna rağmen Lozan, sadece bu antlaşma için seçilmiş insanların oluşturduğu meclisten oy birliği ile değil oy çokluğu ile kabul edildi. Çünkü 7 milletvekili yapılan bu antlaşmaya itiraz etmişti.
Nihayet milli mücadele dönemini kapsayan savaş biter ve yapılan bir antlaşma ile ülkenin sınırları tam olmasa da büyük çoğunlukla belirlenir. Altı yüz küsur senelik idare şekli olan Saltanat sona erdirilir, padişah ülkeden gönderilir. Her şey, iç ve dış şartlar ülkenin tüm idare yetkisini Ankara’ya verir. Artık çok ciddi bir problem kalmamıştır. Sıra gelir bu ülkenin idare şeklinin belirlenmesine. Milli mücadele döneminin bel kemiği sayılacak olan bütün paşalar gibi Kâzım Karabekir Paşa da bu günlerde yani Ekim 1923’de Ankara’da değil Erzurum’da askeri birliğinin başındadır. 
Meclis’te ciddi bir problem yaşanmakta bütün gözler Mustafa Kemal Paşa’ya ve onun çevresine çevrilmiştir. Zira mevcut hükümet ansızın istifa etmiş ve yerine hükümet seçilememektedir. Bu suni hükümet bunalımında Mustafa Kemal Paşa’nın parmağının olduğunu herkes bilmekte ve bu yüzden ciddi kaygılar duyulmaktadır. Ali Fethi Bey’in başbakanlığında bulunan ve ülkeyi idare eden hükümetin hiçbir sebep yokken neden ansızın istifa ettiği ancak seneler sonra anlaşılacaktır. Dilerseniz o günleri, bizzat o günlerin baş aktörlerinden biri olan İsmet İnönü’den dinleyelim. 

İnönü konuyu şöyle anlatır: “Ali Fethi Bey hükümeti henüz yeni olduğu halde, mecliste bir buhrana yol açacak tenkitlerle karşı karşıyadır. Söylediklerimden başka benim bilgim ve tertibim içinde bunun bir izahı yok. Fakat Atatürk’ün kafasında var. Bu hükümeti, başından beri bir geçiş hükümeti telakki etmiş olabilir. Atatürk, Nutuk’ta anlatıyor. Mecliste her gün birtakım sebeplerle hükümetin tenkitlere maruz kalmasından ve güç çalışılır bir duruma sokulmasından faydalanarak cumhuriyetin ilanı için yürütülecek bir istikameti tayin etmişti. Atatürk’ün telkini ile hükümet istifa etti ve bu hükümetten tekrar vekilliğe seçilenler olursa, vazife almamaları kararlaştırıldı. Bütün vekillerin imzaladıkları istifanamede de devletin karşısında bulunduğu iç ve dış vazifelerin ehemmiyeti ve güçlüğü karşısında daha kuvvetli ve meclisin tam itimat ve müzaheretine dayanacak bir hükümet kurulmasına imkân vermek maksadıyla istifaya zaruret hâsıl olduğu ifade ediliyordu. Cumhuriyetin ilanından önceki günlere rastlayan hükümet buhranı bundan ibarettir. Görülüyor ki, Fethi Bey’in karşısında hallolunmaz bir hükümet buhranı bulunması ve bunun bir cumhuriyet ilanına varması, Atatürk’ün tasavvuru içindedir. Binaenaleyh cumhuriyetin ilanı için o tertip yürüyor. Bu telakkiye göre, devlet için, memleket için lazım olan bir açık durum temin edilmiş ve esaslı bir adım atılmış oluyor. Bu telakkiyi benimserim. Ben neticeye bakıyorum.”1

Cumhuriyet’in ilanından ya da ilan edileceğinden hiç kimsenin haberi yoktu. Yani bir oldubitti biçiminde ilan ve kabul edildi. Ve bu oldubitti 29 Ekim 1923 Pazartesi günü akşam 20.30’da Anadolu Ajansı ile tüm dünyaya duyuruldu. Neden kimseye haber verilmeden dar bir kadro tarafından bu şekil belirlendi diye kendisine sorulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk atanmış başbakanı İsmet İnönü seneler sonra şunları söyleyecektir; “Fesada yer verilmemek için bundan bahsedilmedi. Esasen duyuruya da ihtiyaç yoktu. Millet Meclisi bütün kuvvetlere sahip olarak vazifesinin başında idi. Atatürk de meclisin başında olarak bütün kuvvete sahipti. Dış ülkeler de bizden bir sistem ilan etmemizi bekliyordu. Biz de o günlerde geçerli olan Cumhuriyet’i ilan ettik. Yani olmuş bitmiş bir şeyi ilan etmek gibi bir şey…”2

Koskoca bir milletin rejimi en yetkili ağızların da itirafı ile bir oldubitti ile belirlendi. Üstelik bu durum o günleri ve yapılanları savunan insanların dahi reddetmediği bir durumdu. Ömrünün bir döneminde Mustafa Kemal ile anlaşamayan ama bu ülkenin resmi dininin Hıristiyanlık olmasının şart olduğunu savunan Ali Fuat Paşa şöyle der; “…Hayır, ben asla saltanattan yana değildim. O zaman ki direnişim Mustafa Kemal’in sadece bir diktatör olmasından endişe duymamdı. Ama Cumhuriyet’i bir olupbitti ile ilan etmiş olan Atatürk’e hak vermek gerekir.”3

Milli Mücadele tarihine isminin ve şanının altın harflerle yazılması gereken Doğu Cephesi Kumandanı efsane isim Kazım Karabekir Paşa hatıralarında bu oldubitti ilandan asla haberdar edilmediğini hiçbir şekilde fikrinin sorulmadığını bir akşam vakti üçbeş kişilik dar bir kadronun iradesi ile Cumhuriyet’in ilan edildiğini Erzurum’da herkes gibi gazetelerden öğrendiğini üzülerek ifade eder.4   

Kazım Karabekir için bu yaşadıkları ve kenara itilmişlik psikolojisi ne kadar acı bir durumdur. Oysa Karabekir Paşa, Mustafa Kemal Paşa’nın en kötü, en savunmasız, en aciz anında yani hakkında yakalama emri çıktığı bir anda ona bu istiklal yolunda yalnız olmadığını kendisinin de yanında olduğunu belirterek Erzurum’da bir gövde gösterisi yapar ve herkesin gözü önünde;
“Kumandamda bulunan zabitan ve efradın hürmet ve tanzimlerini arza geldim. Siz bundan evvel olduğu gibi bundan böyle de muhterem kumandanımsınız. Kolordu komutanına mahsus araba ile maiyetinize bir takım süvari getirdim. Ben, askerlerim, ordum hepimiz emrinizdeyiz”5 diyerek Mustafa Kemal Paşa’yı yüreklendirir ve sönmek üzere olan kurtuluş ateşini yeniden harlandırır. Oysa o an için Mustafa Kemal Paşa tutuklanmayı ve İstanbul’a gönderilmeyi beklemektedir. Bu beklenmeyen durum karşısında gözleri dolan Mustafa Kemal, Karabekir’in boynuna sarılarak bu eski arkadaşını birkaç kez öper. Kurtuluşun yıldızı o gün Erzurum’daki tarihi konakta parlamıştır. Bu olaydan sonra da Kâzım Karabekir ile Mustafa Kemal arasındaki haberleşme düzenli olarak devam etmiştir. 

İşte 29 Ekim 1923 günü Cumhuriyet’in ilan edildiğini gazetelerden öğrenen Kazım Karabekir milli mücadelede böylesine bir noktadadır.

İlan edenler tarafından da bir “oldubitti” şeklinde yapıldığı inkâr edilmeyen Cumhuriyet, kendinden önce var olan her şeyi reddederek ve silerek işe başladı. Bu hızlı kabuk değişimine ayak uyduramayanlar ise rejim tarafından çok sert bir biçimde uyarıldı, cezalandırıldı. Cumhuriyet’in ilanından itibaren 15 sene içerisinde her şey, her kavram, her inanç dogması ışık hızıyla değişti. O kadar değişti ki Türk’ün iman ettiği “Amentüsü” bile değişti. Devlet gözünde muteber bir yeri olan Yahudi Moiz Kohen, Türk’ün Yeni Amentüsü’nü yazdı. Şöyle der bu Yahudi tarafından hazırlanan Türk’ün Amentüsü;

“Kahramanlık örneği olan ve vatanın istikbalini yoktan var eden Mustafa Kemal’e, O’nun cengâver ordusuna, yüce kanunlarına, savaşçı analarına ve Türkiye için ahiret günü olmadığına iman ederim.

İyilikle fenalığın insanlardan geldiğine, büyük milletimin medeni cihanda en büyük mevkii kazanacağına, hamaset destanlarıyla tarihi dolduran kudretli Türk ordusunun birliğine ve Gazi’nin Allah’ın en sevgili kulu olduğuna kalbimin bütün hulusi ile şehadet ederim”7 

Cumhuriyet’in kurulmasına ve geçen sürece bizzat şahit olan dönemin filozoflarında Sakallı Celal galiba bu konuda son noktayı koyan sözleri söyleyen insan olmuştur. Diyor ki;
 “Tanzimat ilan ettik değişen bir şey olmadı. İki defa Meşrutiyet ilan ettik, o da pek işe yaramadı. En son Cumhuriyet ilan ettik yine aynı tas, aynı hamam! Şimdi de biraz ciddiyet mi ilan etsek” acaba?

Neler yapıldı Cumhuriyet’in ilanından sonra sadece başlıkları bile incelense bu kabuk değişimine gözle şahitlik yapılabilir;
Cumhuriyet’in ilanından sonra:
1-  3 Mart 1924’te Halifelik kaldırıldı, Osmanlı hanedanının tümü yani 155 kişi yurt dışına sürüldü. Şeriat Bakanlığı kaldırıldı, yerine Diyanet İşleri Başkanlığı getirildi.
2- 2 Ocak 1924’te İslam dini gereği olan hafta sonu tatili Cuma’dan dünyaya entegre olabilmek için Pazar’a çevrildi.
3- 25 Şubat 1925’de daha önce var olan Hıyanet-i Vataniye kanununa din maddesi eklendi ve kanunlara, devrimlere karşı çıkanlar sonu idama kadar giden cezalara çarptırıldı.
4- 3 Haziran 1925’de Türkiye çapında Karabekir Paşa önderliğinde girdiği her seçimden zaferle çıkan ilk muhalefet partisi Terakkiperver Cumhuriyet Partisi kapatıldı.
5- 25 Kasım 1925’de sarık, takke, fes gibi başlıkların giyilmesi yasaklandı ve şapka giyme mecburiyetini getiren şapka yasası çıkartıldı.
6- 30 Kasım 1925’te tekke ve türbeler kapatıldı. Dini kıyafet giymek yasaklandı. Bey, ağa, paşa, beyefendi, hanımefendi, mürit, mürşit, şeyh gibi sıfatların kullanılması yasaklandı.
7- 16 Aralık 1925’de Lozan’da halledilemeyen bir mesele olan Musul, Irak’a yani İngiltere’ye bağlanarak halledildi.
8- 26 Aralık 1925’de İslami usulde kullanılan ezanî saat düzeni ve hicri-rumi takvim kaldırılarak Avrupaî tarzda takvime geçildi.
9- 17 Şubat 1926’da Osmanlı Medeni Kanunu olan Mecelle kaldırıldı yerine İsviçre Medeni Kanunu kabul edildi.
10- Osmanlı İslami Ceza Kanunu kaldırıldı, İtalyan Ceza Kanunu kabul edildi.
11- 28 Mayıs 1927’de Osmanlı padişahlarının simgesi olan tuğra sembolünün resmi dairelerin kapılarından kazınmasına dair yasa çıkartıldı.
12- Şubat 1928’de İstanbul Cağaloğlu’nda Yerebatan Camii’nde ilk Türkçe hutbe okutuldu.
13 10 Nisan 1928’de Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ndan Türkiye bir İslam devletidir ibaresi kaldırıldı.
14- 21 Mayıs 1928’de uluslararası rakamlar kullanılmaya başlandı.
15- 1 Kasım 1928’de bin küsur senedir kullanılan Arap alfabesi kaldırıldı, yerine Latin alfabesi kullanılmaya başlandı.
16- 22 Ocak 1932’de İstanbul Yerebatan Camii’nde hafız Yaşar Okur tarafından ilk defa Türkçe ezan okundu.
17- 26 Kasım 1934’te daha önce taslağı hazırlanan efendi, bey, paşa, ağa, hacı, hafız, hoca, beyefendi, hanımefendi, hanım, hazret gibi sıfatların kullanılması çıkarılan bir yasa ile yasaklandı.
18- 1 Şubat 1935’de Fatih Sultan Mehmet Han’ın fethin nişanesi olarak camiye çevirdiği Ayasofya Camii altında Mustafa Kemal Paşa’nın imzasının bulunduğu bir Bakanlar Kurulu kararı ile müzeye çevrildi.
19- 27 Mayıs 1935’de çıkartılan bir yasa ile daha önce uygulanmaya başlanan hafta sonu tatilinin Cuma’dan Pazar’a çevrilmesi hakkındaki yasa yürürlüğe girdi.
20- 5 Şubat 1937’de CHP’nin altı oku Anayasa’ya girdi. Böylelikle dokunulmazlık kazandı.6
Kaynaklar: 
1) İsmet İnönü, Hatıralar, Haz.: Sabahattin Selek, Bilgi Yayınevi, s.440-441
2) Abdi İpekçi, İnönü Atatürk’ü Anlatıyor, Dünya Kitap s. 15
3) Hikmet Bil, Atatürk’ün Sofrası, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, s. 55
4) Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz, Emre Yayınları,
5) Mustafa Armağan, Kâzım Karabekir’in Gözüyle Yakın Tarihimiz, Timaş Yayınevi, Mayıs 2011
6) Bahir Mazhar Erüreten, Türkiye Cumhuriyeti Devrim Yasaları, Cumhuriyet Gazetesinin yayını, s.119
7) Cumhuriyetin Şeref Kitabı, İşaret Yayınları, s.6



Cumhuriyet’in kurulması için elinden geleni yapan Anadolu halkı.



Cumhuriyet’in ilanının İstanbul İstiklal Caddesi’nde kutlanması.
 


Millete efendi olarak gösterilen köylü ve onu ziyarete gelen bürokrat yetkililer…



Özlenilen ve oluşturulmaya çalışılan Cumhuriyet nesli.



“O olmasaydı” diye başlayacak olan cümlelerin gerçek sahibi ve kendilerine dua borcumuz olan Milli Mücadele kahramanları.



Türk’ün iman etmesi gereken “Amentü” maddeleri bile Yahudi olan ve Türkiye’deki Türkçü hareketin lideri Moiz Kohen tarafından hazırlanmıştır.



Sonraki zamanlarda Tekin Alp ismini de kullanacak olan Türkiye’deki Türkçülük hareketinin liderlerinden Yahudi Moiz Kohen.
 
 

Çıkartılan bir yasa gereği Türkçe okunmaya başlanan ezanın Cumhuriyet gazetesinde yapılan haberi.
 

 
28 Mayıs 1927’de çıkartılan bir yasa ile kazınan Galata Kulesi’nin kapısındaki tuğra.
 

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.