AĞLAMAK İSTİYORUM AĞLAYAMIYORUM

AĞLAMAK İSTİYORUM AĞLAYAMIYORUM

Yorum yapacaktım güya;

A+A-

geçen Cuma öyle yazmıştım. Yapmıyorum. Gerek kalmadı. Başbakan yaptı yapacağını, dedi diyeceğini; Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa bir devlet adamı olarak Irak’ın kuzeyinden “Kürdistan” diye bahsetti. 
Sürç-ü lisan(dil sürçmesi) sanmıştım; değilmiş. Moda oldu ya sonrasında Başbakan’ın dediklerini tevil etmek ya da yorumlamak, açılımdan sorumlu(!) Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay açıkladı olayın perde arkasını. Çok düşünmüşler, tartışmışlar ve sonunda “Kürdistan” demeye karar vermişler. Zira uluslararası literatürde öyle geçiyormuş! Barzani’ye ve cümle Kürtçülere hayırlı olsun. Sen elin toprağına “Kürdistan” dersen, el de senin toprağına aynısını der. Zaten ele gerek yok; bizden olan ya da bizden gözüken “Kürdistan sevdalısı” o kadar çok insan var ki. 
Ok yaydan çıkmış, Çankaya yolundaki dikenleri temizlemek için bilenen balta Büyük Türkiye yolundaki umutları budamaya başlamıştır. Bundan sonrası “Batı Kürdistan” denilen Kuzey Suriye’de fiili özerkliği tanımak ve omuz vermek, kapıları açmak, “dostum” demektir. Güney Kürdistan bizim himayemizde ve bizim elimizle kurulmadı mı ki Batı Kürdistan da kurulmasın. 
Bundan sonrası “Kuzey Kürdistan” deyimini sindirmek ve önce özerklik sonra da bağımsızlık taleplerinin daha üst perdeden haykırılmasına ve “açılım” ya da “barış” adı altında verilecek tavizlere hazır olmaktır.
Dilim varmıyor, gönlüm el vermiyor ama bu gaflet ve bu aymazlık devam ettiği sürece bir adım sonrası “Büyük Kürdistan” diyeceğim. Evet; emperyalistlerin planlı davranışları bizim gafletimizle birleşiyor ve bir millet yaratılıyor, bir devlet kurduruluyor. Hem de kadim Türk toprakları üzerinde.
Adına şimdilerde Kürdistan denilen o topraklar altıyla üstüyle, dağıyla taşıyla, türbesiyle yatırıyla, camisiyle şadırvanıyla Türk toprağıdır. Ve o toprağın insanları büyük kısmı itibariyle Türk’tür. Ama ne yazık ki, hem o coğrafya hem o insanlar siyasetin eliyle yavaş yavaş Kürtleştiriliyor. Direnenler de tasfiye ediliyor. Hayır sadece Kerkük’ten, Erbil’den, Telafer’den değil, Hama’dan, Halep’den değil, Urfa’dan, Van’dan, Bingöl’den ve diğer Anadolu coğrafyasından bahsediyorum. 
Yorum yapmak ya da yazmak değil ağlamak istiyorum. Gaflete ağlamak, aymazlığa ağlamak, ihanete ağlamak, aptallığa ağlamak istiyorum, ağlayamıyorum. Bize “erkekler ağlamaz” dediler, öyle öğrettiler. Erkekliğimden utanıyorum ve ağlayamıyorum. 
Endülüs’ün son sultanı Abdullah geliyor aklıma. Hani şu düşmanına karşı erkekçe savaşamadığı için vatanını düşmanına terk eden, terk ederken de ağlayan sultan. Ve annesinin Ona söylediği “Ağla oğlum, ağla; vatanını erkekler gibi savunamayana kadınlar gibi ağlamak yakışır” sözü. 
Ağlamak istiyorum ama ağlamıyorum/ağlayamıyorum. Sadece erkekliğimden ve utancımdan değil hırsımdan, hıncımdan ve de inancımdan ağlamıyorum. İhanete hıncımdan, korkaklığa hırsımdan ve Türk’ün geleceğine inancımdan... 
“Yine bir dağ gibi, bir dev gibi doğrulacağız/Yeni bir ruh doğacak toprağımızdan” diyen şair o imanı ne güzel ifade etmiş. Ben o imanla o yeniden bir dağ gibi, bir dev gibi doğrulacağımız güne kadar ağlamayacağım. Bütün gözyaşlarımı o gün için biriktireceğim ve o gün sevinçten ağlayacağım.

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.