ADNAN HAZIR YAZDI
karanlık cinayetler ve kontrgerilla
Birinci dünya savaşı devam ederken 1917 yılında Çarlık Rusya’da yaşanan Bolşevik ihtilalı 20.yüzyılda yaşanacak olan iki kutuplu dünyanın başlangıcı oldu. İkinci dünya savaşı ise Mussolini İtalya’sı ve Nazi Almanya’sının yenilgisinin yanı sıra, Amerika’nın Hiroşima ve Nagazaki’de atom bombası atarak gerçekleştirdiği kitlesel ölümlerle son buldu.
Bu süreç dünya hâkimiyetin de İngiltere’nin yerini Amerika’nın almasını getirdi. Sonuçta değişen bir şey olmamıştır. Çünkü zamanla görüleceği gibi bir emperyalist devlet ön sırada ki yerini başka bir emperyalist ülkeye teslim etmiştir. Bu değişim günümüze kadar sürecek olan yeni emperyalist ülkenin adının da Amerika, stratejik ortaklarının İngiltere, kanada, İsrail ve Fransa olduğunu ortaya koydu.
Kısacası İkinci dünya savaşı sonrasında Dünya artık iki kutupludur. Bu kutupların bir tarafında kızıl emperyalizmin temsilcisi ve işgalcisi SSCB (Rusya), diğer tarafında ise kara ve vahşi emperyalizmin temsilcisi ve işgalcisi Amerika vardır.
Özetle birinci dünya savaşı sırasında Bolşevik ihtilalının doğması ve ikinci dünya savaşında patlayan atom bombaları sonucunda ortaya çıkan Amerika’nın varlığı ile soğuk savaş dönemi de başlamış oldu. Bu savaşın temelinde, Doğu Avrupa ülkelerinin komünizmi tercih etmesi ve Amerika’yı Sovyetler Birliği’nin yanı sıra komünizmin de tehdit etmesi yer aldı. ABD, Sovyetler Birliği ile işbirliğine gitti hatta kontrolü altına alarak tehdidi bire indirdi ama komünizm hızla yayılıyordu. Komünizmin Batı Avrupa ile sınırlı kalmayıp Afrika ve Asya ülkelerinde de hızla genişlemesi tehdidin ne kadar büyük olduğunu gözler önüne serdi. Amerika, düşmanın önünü kesme yolunu istihbarat örgütleri ve gizli ordular oluşturmakta ve bunları kullanmakta buldu. Bu nedenle kısa adı NSC olan Ulusal Güvenlik konseyi ve kısa adı CIA olan Merkezi Haber Alma Teşkilatını kurdu. Aslında Amerika’nın kısa adı OSS olan Stratejik Hizmetler Bürosu isimli bir istihbarat merkezi mevcuttur. Ama artık komünizm isimli bir düşman vardı ve Amerika’nın gerekirse örtülü operasyonlar yapabilecek bir gizli servise ihtiyacı vardı. Bu amaçla CIA kuruldu ve komünizm ile savaşta büyük rol CIA ‘ya verildi.
Bu gizli orduların oluşturulma fikri ise Nazi subayı olan Reinhard Gehlen’e aittir. Gehlen’e göre Hitler’den sonra komünizm ile sadece Amerika mücadele ve baş edebilirdi. Gehlen, Hitler’in savaşı kaybedeceğini görünce bu amaçla 1945’te Amerika’ya teslim olduğu iddaa edilir. Reinhard Gehlen’in bu teslimden sonra Kızıl ordu ve Stalin hakkında bir takım belgeleri sunduğu ve 129 sayfalık da bir sunum verdiği söylenir. Gehlen’den etkilenen Amerika, Gehlen’i CIA ‘nın başına geçirilen Allen Dulles ile görüştürdüler. Gehlen’in kuracağı gizli ordu Almanya da yeni bir hükümet kurulana kadar Amerika tarafından finanse edilecekti. Bu görüşler pek çok kitap ve yayında net olarak ortaya konulmaktadır. Gehlen, gizli ordularını kurmakla meşgulken gitgide yayılan komünizm Amerika’yı her geçen gün daha da ürkütmekte ve şiddetli bir şekilde korkutmaktaydı. Bu amaçla stratejik noktalarda bulunan ülkeler ile işbirliği arayışındaydı ve akla gelen ilk isim Türkiye idi. Soğuk savaşın başlamasıyla Amerika’nın Türkiye’ye askeri ve maddi yardımı da başladı. Amerika’nın asıl amacı Sovyetler Birliği’ne karşı Türkiye’yi tampon bölge yapmaktı. SSCB’nin Türkiye’den toprak istemesi ve sıcak denizlere inmek komünizmi tüm kıtalara yaymak arzusu ile Boğazlarımızı tehdit etmesi, Türkiye’yi de Amerika’nın tamamen kucağına itti. Türkiye Kore savaşına asker göndermesinden sonra 19 Eylül 1951’de NATO’ya da girdi.
NATO Sovyet yayılmacılığına karşı, NATO ülkelerinde gizli yapılanmalar oluşturmaya karar verdi. Oluşturulan bu gizli ordulara ülkelerin tarihine bulundukları konuma vb. göre isimler verildi. NATO’ya bağlı ilk gizli oluşum İtalya da oluşturuldu ve adı Roma Kılıcı anlamına gelen “Gladio” oldu. Fransa’da da İtalya’daki kadar etkin bir komünist hareket vardı. Fransa’da kurulan gizli ordunun adı Rüzgâr Gülü anlamına gelen “Rose Des Vent” konuldu. İtalya ve Fransayı Portekiz takip etti ve bu gizli ordu “Aginter Pres” yani” Aginter Yayıncılık” adını aldı. Ardından Belçika da kurulan gizli ordunun adı İtalya’nın ki ile aynı anlama gelen “Glavie” adını aldı. Norveç in gizli örgütü “Rocambole” ise Özel Harp Dairesi’ne yakın bir tarihte kurulmuştur. Danimarka’daki gizli ordu ise adını mitolojik kahraman “Absalon” dan almıştır. Ortaçağ’da elinde kılıcıyla Rusları yenilgiye uğratan bir Psikoposun adıydı. Fransa’nın hemen ardından gizli bir ordu kuran Yunanistan’ın gizli ordusunun adı ise “Koyun Postu” oldu. NATO üyesi olmayan İsviçre’nin gizli örgütünün adı “Gizli Müdaafa Örgütü”, Avusturya’nın ki “Gezici Spor ve Dostluk Birliği”, İsveç’in ki ise “Silah Kardeşliği” idi.
Amerika’nın rehberliği ile kurulan gizli ordulardan biri Türkiye’de de kuruldu ve adı “Özel Harp Dairesi” oldu. Gizlilik nedeni ile kâğıt üzerinde “Seferberlik Tetkik Kurulu” olarak gösterildi. Kurulan harp dairesi diğer gizli ordular ile aynı işi görecekti. Amaç Komünizm ile mücadeleydi. Özel Harp Dairesi kurulduktan hemen sonra genelkurmay ikinci başkanlığına bağlandı ki bu da gizliliğin boyutunu ortaya koyuyor. Özel harp dairesi her il’de sivillerden örgütlendi. Cephanelikler oluşturdu. Amaç bir Sovyet işgaline karşı sivil direnişi sağlamaktı.
Bu yazdıklarım tarihi sürecin kısa bir özetidir. Tartışılacak olan ve tartışma yaratan husus ise bu gizli yapılanmaların neler yaptıklarıdır. SSCB’nin dağılması ve Komünizm tehlikesinin geçmesiyle soğuk savaş dönemi de bitmiş oldu. Pek çok ülke bu dönemi kendi içinde sorguladı ve gizli yapılanmalarını deşifre ederek en azından görünürde bir yüzleşme yaptılar. Türkiye’nin özel Harp dairesi adında ki yapılanması ise kimi siyasi gruplar tarafından KONTRGERİLLA” olarak adlandırıldı. Kimileri ise buna DERİN DEVLET adını verdi. Son yıllarda ise ERGENEKON ismi ön plana çıkarıldı.
6-7 Eylül olayları, Merhum Bülent Ecevit’e suikast girişimi, 30’ dan fazla kişinin öldüğü 1 Mayıs Taksim olayları, yüzlerce ölümlerin yaşandığı, iç savaş izlenimi veren Kahramanmaraş, Çorum ve Sivas olayları, Bahçelievler de 7 öğrencinin öldürülmesi, DİSK Başkanı Kemal Türker, gazeteci yazar Abdi İpekçi’nin öldürülmeleri, Gün Sazak Bey’in şehit edilmesinin arkalarında hep derin yapılanmaların olduğu yazıldı ve söylendi. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Mehmet Ali Ağca tarafından Papanın vurulması ve buna devrin cunta lideri Kenan Evrenin verdiği cevap ilginçtir. “ Bize niye darbe yaptınız diyen müttefiklerimiz ne durumda olduğumuzu şimdi daha iyi anlamış oldular.” Yine Sivas’ta yaşananlar ve madımak otelinin yakılması ve onlarca insanın ölmesi de son derece düşündürücüdür. Hizbullahın kuruluşu ve mezar evler, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı’nın öldürülmeleri de hep şüphelere neden oldu. Susurluk kazası, Turgut Özal’a suikast yapılması, Adnan Kahvecinin bir trafik kazasında ölmesi, 15 gün önce Almanya’da her türlü tahlil ve Ceuk-Up’dan geçen Cennet Mekân Başbuğumuzun ani vefat etmesi, BBP Lideri Muhsin Yazıcıoğlu’nun Helikopter kazasında hayatını kaybetmesi defalarca tartışmaların konusu olmuş çeşitli yazılarda birçok şüpheler ortaya konmuştur. 1993 yılında yaşananlar ise çok ilginçtir.
-İşte 1993 yılındaki yaşanan olaylar:
24 Ocak 1993: Gazeteci-Yazar Uğur Mumcu’nun öldürülmesi
17 Şubat 1993: Jandarma Komutanı Eşref Bitlis'in uçak kazasında ölümü
17 Nisan 1993: Cumhurbaşkanı Özal'ın kalp krizinden vefat etmesi.
24 Mayıs 1993: Bingöl'de 33 askerimizin Katledilerek şehit edilmesi,
2 Temmuz 1993: Sivas katliamında 35 kişinin ölmesi
5 Temmuz 1993: Başbağlar katliamında 33 kişinin ölmesi
22 Ekim 1993: Tuğgeneral Bahtiyar Aydın suikasti
04 Kasım 1993: JİTEM kurucusu Cem Ersever ve yakın arkadaşlarının öldürülmesi.
Ben bir tespit yapacak kadar bir bilgiye sahip değilim. Ama Baştan itibaren takip ettiyseniz Bir ülkede bu kadar çok olay ve ölümlerin olması asla doğal olamaz. Ben siyasi tarihimizi, NATO ile ilişkilerimizi, yaşanan olayları hep beraberce objektif şekilde incelenmesi ve sorgulanması gerektiğine inanıyorum. Belki başlangıçta pek çoğumuza tuhaf gelebilir ama genellikle sol ve Marksist yazarların, araştırmacıları gündeme getirdiği Ülkücü hareketin ise pek konu yapmadığı bu derin yapılanmaların Ülkücü hareket içinde ki kodları da kesinlikle çözülmeli, deşifre ve tecrit edilmelidir. Varsa böyle şeyler bunları sorgulamalıyız.
İnsanların şunları düşünmesini ve akıl yürütmesini rica ediyorum. Bu olayların olduğu tarihlerin öncesi ve sonrasında Türkiye ve dünyada hangi gelişmeler ve önemli konular gündemdeydi. Bu olaylar öncesi ve sonrası için Ben birkaç örnek vermek, bu örnekleri ve bazı değerlendirmeleri ise bir sonraki yazımda siz değerli okurlarımla paylaşmak istiyorum.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.